Herkesin bir yolu var mıdır bilmem. Hayatta asıl bilmem gerekenleri bilmem. Bu da aslında onlardan biridir. Bilsem, yine bir şey bilmiş olmayacağım, bunu biliyorum. Başkasına ait, onun sırrı ile bildiği bir şey anlatılsa bile anlaşılmıyor. Çalınmasından bile korkmamak lazım. Anlatmak için çırpınılsa, bir gerçek bir başka kimse ile birleşemiyor. Mümkün değil birleşmiyor. Gerçek, parmak izi gibi kendine ait, değişmez, neye yarar peki? Suç işlediğinde yakalanmaya, başka değil. Parmak izi ile kim felah bulmuş, kim parmak izini gösterip rahatlamış, kim başkasında olmayan yani başkasının göremediği yani ona yok sayılan bir gerçekle övünmüş de neyle övündüğü anlaşılmış? Kim övünmüş de övünürken asıl söylemek istediklerini söyleyebilmiş? Ah pek yazık, gerçekten pek yazık. Gerçek varsa, bu yazıktan vazgeçerim. Yoksa yazık demek hiçbir şeye yetmez. Bu yazık dünyanın, orta yerin, bu pek kabuslu rüyanın söylenişi. Yaşıyor muyuz? Evet, pek yazık, şimdilik pek yazık.
Hep şunu öğütleriz: İçinize dönün. Çabucak, daha ilk adımlarda kaybolacağınız, tanımadığınız bir verde ne işiniz var? O halde içinize dönmeyin. Sanat yapıyorum adına içinizin kendi halinde düzenli kılcal akıntılarına, kendi özel ışığında yolları, çıkışları belli kentine, bilmediğiniz araçlarla girince perişan olacaksınız. Peki diyeceksiniz, üstün şeyler, ruhun yücelikleri, adalet ve merhamet olguları, sevgi, inanç, bunlar nerede? Onları öğerken, öğütlerken ve biz benimserken, onları bulacağımız yer neresi? Şöyle söyleyeyim: Hareketlerinize dönün. Onları gözleyin. Güzelleştirin ve göreceksiniz onlara içinizden biçeceğiniz değerler, dengeler sizin içinizle dışınızla birlikte güzelleştirecektir. (Ah di- yorum, güzelliğin güzelliği) Şimdi açalım: Ne demek harekete dönmek? Şu demek ki hareketin nesnesine çevirin bakışınızı. Hareketin kaslarına ve fiziğine. Bunları güzelleştirmek demenin anlamı, içerdekilerle özleşmeyen güzel bir dış değildir. Bu da yalan olur. Hemen yakalanır. Döndürerek söyliyeyim bir de: Bile bile yapmadığınız şeylerin içinizdeki güzel karşılıkları neye yarar? Söyleyin, sadaka vermenin gereğine inanıyor ve öğütlüyor da, imkânlarınıza rağmen vermiyorsanz neye yarar?
Sayfa 144 - beyanKitabı okudu
Reklam
Herkesin bir yolu var mıdır bilmem. Hayatta asıl bilmem gerekenleri bilmem. Bu da aslında onlardan biridir. Bilsem, yine bir şey bilmiş olmayacağım, bunu biliyorum. Başkasına ait, onun sırrı ile bildiği bir şey anlatılsa bile anlaşılmıyor. Çalınmasından bile korkmamak lazım. Anlatmak için çırpınılsa, bir gerçek bir başka kimse ile birleşemiyor. Mümkün değil birleşmiyor. Gerçek, parmak izi gibi kendine ait, değişmez, neye yarar peki? Suç işlediğinde yakalanmaya, başka değil. Parmak izi ile kim felah bulmuş, kim parmak izini gösterip rahatlamış, kim başkasında olmayan yani başkasının göremediği yani ona yok sayılan bir gerçekle övünmüş de neyle övündüğü anlaşılmış? Kim övünmüş de övünürken asıl söylemek istediklerini söyleyebilmiş? Ah pek yazık, gerçekten pek yazık. Gerçek varsa, bu yazıktan vazgeçerim. Yoksa yazık demek hiçbir şeye yetmez. Bu yazık dünyanın, orta yerin, bu pek kâbuslu rüyanın söylenişi. Yaşıyor muyuz? Evet, pek yazık, şimdilik pek yazık.
Çünkü çok şey burda oluş, çünkü burada herşey bizi istiyor apaçık, o yitip giden, bize bir tuhaf dokunan şey. Bizi, hem de en çabuk yitenleri. Bir kez hepsi, yalnız bir kez. Bir kez, bir daha yok. Evet, bizler de bir kez. Bir daha yok. Ama bu, bir kez bulunmuş olmak, bir kezcik de olsa yeryüzünde bulunmuş olmak, sanma geri alınabilir. Biz de
Şöyle söyleyeyim: Hareketlerinize dönün. Onları gözleyin. Güzelleştirin ve göreceksiniz onlara içinizden biçeceğiniz değerler, dengeler sizin içinizle dışınızla birlikte güzelleştirecektir. (Ah diyoıum, güzelliğin güzelliği) Şimdi açalım: Ne demek harekete dönmek? Şu demek ki hareketin nesnesine çevirin bakışınızı. Hareketin kaslarına ve
“Ne yapmalı öyleyse? Ne kalıyor yapılacak? Suçluyum demek, diyebilmek, evet, büyük şey bu, Ama günah çıkarmak neye yarar, Pişman olmaz, yaptığından dönmezse insan? Ah, iğrenç kaderim, ölümden karanlık kaderim benim! Çamurlara batmış zavallı ruhum benim, Çırpındıkça batan, battıkça çırpınan ruhum!”
Reklam
... Suçluyum demek, diyebilmek, evet, büyük şey bu Ah, günah çıkarmak neye yarar, Pişman olmaz, yaptığımdan dönmezse insan? Ah, iğrenç kaderim, ölümden karanlık kaderim benim, Çamurlara batanmış zavallı ruhumbenim, Çırpındıkça batan, battıkça çırpına ruhum! Melekler, kurtarın, kurtarmaya çalışın beni! Bükülün, bükülmek bilmeyen dizlerim! Sizde ey, çelik telleri katı yüreğim, Yumuşamayın yeni doğmuş çocuğun sinirleri gibi. Kim bilir, bir şeyler değişir belki.
Suçluyum demek,diyebilmek,evet büyük şey bu, Ama günah çıkarmak neye yarar pişman olmaz yaptığından dönmezse insan? Ah iğrenç kaderim ölümden karanlık kaderim benim
Sayfa 96 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
ESKİ BİR İBRANİ HİKÂYESİ
Eski zamanlarda uzak bir ülkede geçimini dağdan yont­tuğu mermerleri işleyerek sağlayan bir mermer yontucu­su yaşarmış. Yontucu, kızgın güneşin altında mermer yontmaktan bıkkın bir halde söylenir dururmuş: “Bıktım bu hayattan... Devamlı mermer yontmaktan, ölesiye çalışmaktan bıktım... Dağ büyük, bense küçüğüm. Ah tanrım! Ne kadar da güçsüzüm...
Bir defasında da Mâlik Bin Dinâr'ın nefsi incir istemişti. Bu husustaki arzusu 7-8 sene bütün şiddetiyle devam etti. Kendisini bu husustaki şiddetli arzusu rahatsız ve huzursuz etti. Dedi ki: - Ey bedbaht nefis! Gel seninle pazara gidelim. İyice bir gör ve seyret ki bu sana kifayet eder. Pazara vardı. Gördü ki birisi yaş ve taze incir satar. Mâlik'in nefsi dedi ki: -Allah-ü Tealânın izzet ve celâli hakkı için şu yaş incirlerden alıversene. Yoksa can veririm. Mâlik nefsine dedi ki: - Ey nefis! Benim bir mangırım, bir tek kuruşum yok. Nefsi dedi ki: - Na'linlerini veriver. Bir iki gün de na'linsiz geziver. Mâlik, na'linlerini çıkarıp eline aldı. O incir satan adamın yanına vardı. Dedi ki: - Şu naʼlinlerimi al da bana birkaç tane incir ver. O incir satan adam na'linlerini alarak fırlattı attı. Ve dedi ki: -Bu neye yarar ve kaç para eder? Mâlik Bin Dinâr vardı. Na'linlerini aldı. Yüyürüp uzaklaştı. Öteden birisi incir satana yaklaştı ve dedi ki: - O na'linini fırlatıp attığın ve kendisine incir vermediğin kimsenin kim olduğunu biliyor musun? Bilmiyorum. Şeyh Mâlik Bin Dinâr denilen kimsedir. Bunun üzerine o incir satan kimse bir ah çekti ve kölesine dedi ki: Al şu bir tabak inciri, az önce buradan ayrılan şeyhin ardından yetiş, kendisini ara bul ve ver. Eğer alıp incirden yerse seni âzâd ediyorum. O köle hemen bir kaba bir miktar incir koyup arkasından seyirtti. Aradı taradı buldu. -Şeyhim siz bu inciri alırsanız ben âzâd olacağım. Şeyh dedi ki: Sen âzâd olacaksın amma, bu def'a da ben esir olacağım. Nefsimin istediğini vermem demek o suçu Mevlâmdan istemem demektir.
Sayfa 65 - Arslan YayınlarıKitabı okudu
60 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.