Hep şunu öğütleriz: İçinize dönün.
Çabucak, daha ilk adımlarda kaybolacağınız, tanımadığınız yerde ne işiniz var? O halde içinize dönmeyin.
...
Şöyle söyleyeyim: Hareketlerinize dönün. Onları gözleyin. Güzelleştirin ve göreceksiniz onlara içinizden biçeceğiniz değerler, dengeler sizin içinizle dışınızla birlikte güzelleştirecektir.
Ah diyorum güzelliğin güzelliği.
Şimdi açalım: Ne demek harekete dönmek?
Şu demek ki hareketin nesnesine çevirin bakışınızı. Hareketin kaslarına ve fiziğine.
Bunları güzelleştirmek demenin anlamı, içerdekilerle özdeşleşmeyen güzel bir dış değildir. Bu da yalan olur. Hemen yakalanır.
Döndürerek söyleyeyim bir de: Bile bile yapmadığınız şeylerin içinizdeki güzel karşılıkları neye yarar?
"Ne yapmalı öyleyse? Ne kalıyor yapılacak?Suçluyum demek, diyebilmek, evet, büyük şey bu,
Ama günah çıkarmak neye yarar,
Pişman olmaz, yaptığından dönmezse insan?
Ah, iğrenç kaderim, ölümden karanlık kaderim benim!
Çamurlara batmış zavallı ruhum benim,
Çırpındıkça batan, battıkça çırpınan ruhum!
Melekler, kurtarın, kurtarmaya çalışın beni!
Bükülün, bükülmek bilmeyen dizlerim!
Siz de, ey çelik telleri katı yüreğimin,
Yumuşamayın yeni doğmuş çocuğun sinirleri gibi.
Kim bilir, bir şeyler değişir belki."
Düşüncemi sorarsanız, bu davada çocuğun sorumluluk duygusu gelişmemiştir, kötü alışkanlıkları olduğunu varsaysak bile, siz ne derseniz deyin, yedi yaşında bir çocuğun yaptıklarıyla sorumlu olduğunu tartışamazsınız. Bu kötü alışkanlığı sezecek kadar zekâsı gelişmemiştir daha. Dinleyin, yedi yaşındaki bir çocuktan daha akıllı olmamıza rağmen bizler
Ne yapmalı öyleyse? Ne kalıyor yapılacak? Suçluydum demek, diyebilmek ,evet, büyük şey bu, ama günah çıkarmak neye yarar, pişman olmaz, yaptığından dönmese insan? Ah, iğrenç kaderim, ölümden karanlık kaderim
Benim! Çamurlara batmış zavallı ruhum benim, çırpındıkça batan, battıkça çırpınan ruhum! Melekler, kurtarın, kurtarmaya çalışın beni! Bükülün, bükülmek bilmeyen dizlerimi! Siz de, ey çelik telleri katı yüreğimin, yumuşamayın yeni doğmuş çocuğun sinirleri gibi. Kim bilir, bir şeyler değişir belki.
Şöyle söyleyeyim: Hareketlerinize dönün. Onları gözleyin. Güzelleştirin ve göreceksiniz onlara içinizden biçeceğiniz değerler, dengeler sizin içinizle dışınızla birlikte güzelleştirecektir. (Ah diyoıum, güzelliğin güzelliği)
Şimdi açalım: Ne demek harekete dönmek?
Şu demek ki hareketin nesnesine çevirin bakışınızı. Hareketin kaslarına ve
Herkesin bir yolu var mıdır bilmem. Hayatta asıl bilmem gerekenleri bilmem. Bu da aslında onlardan biridir. Bilsem, yine bir şey bilmiş olmayacağım, bunu biliyorum. Başkasına ait, onun sırrı ile bildiği bir şey anlatılsa bile anlaşılmıyor. Çalınmasından bile korkmamak lazım. Anlatmak için çırpınılsa, bir gerçek bir başka kimse ile birleşemiyor. Mümkün değil birleşmiyor. Gerçek, parmak izi gibi kendine ait, değişmez, neye yarar peki? Suç işlediğinde yakalanmaya, başka değil. Parmak izi ile kim felah bulmuş, kim parmak izini gösterip rahatlamış, kim başkasında olmayan yani başkasının göremediği yani ona yok sayılan bir gerçekle övünmüş de neyle övündüğü anlaşılmış? Kim övünmüş de övünürken asıl söylemek istediklerini söyleyebilmiş? Ah pek yazık, gerçekten pek yazık. Gerçek varsa, bu yazıktan vazgeçerim. Yoksa yazık demek hiçbir şeye yetmez. Bu yazık dünyanın, orta yerin, bu pek kâbuslu rüyanın söylenişi. Yaşıyor muyuz? Evet, pek yazık, şimdilik pek yazık.
Ne yapmalı öyleyse? Ne kalıyor yapılacak?
Suçluyum demek, diyebilmek, evet, büyük şey bu,
Ama günah çıkarmak neye yarar,
Pişman olmaz, yaptığından dönmezse insan?
Ah, iğrenç kaderim, ölümden karanlık kaderim benim!
Çamura batmış zavallı ruhum benim,
Çırpındıkça batan, battıkça çırpınan ruhum!
Melekler, kurtarın, kurtarmaya çalışın beni!
Bükülün, bükülmek bilmeyen dizlerim!
Siz de, ey çelik telleri katı yüreğimin,
Yumuşamayın yeni doğmuş çocuğun sinirleri gibi.
Kim bilir, bir şeyler değişir belki.
_Oorroossppuu çocuğu, kahbenin evladı, ciğeri 5 para etmez, domuz ahırında doğan cüzzamlı yahudi piç’i Tanrınız yapmadınız mı? İğrenç şarlatan. Tanrı’yla bir kaltağın düzüşmesinden doğan bu soytarının kanını ve etini, şarap ve ekmek diyerek, meyhane yemeği gibi yiyip bağırsaklarınızdan geçirip, sıçıp tanrıyı boka dönüştürmediniz mi?
_Bir boka
Eski zamanlarda uzak bir ülkede geçimini dağdan yonttuğu mermerleri işleyerek sağlayan bir mermer yontucusu yaşarmış. Yontucu, kızgın güneşin altında mermer yontmaktan bıkkın bir halde söylenir dururmuş:
“Bıktım bu hayattan... Devamlı mermer yontmaktan, ölesiye çalışmaktan bıktım... Dağ büyük, bense küçüğüm. Ah tanrım! Ne kadar da güçsüzüm...