...... ÂFET
1 Gamze âfet nigeh âfet hat-ı fettan âfet Ta ser-â-pây o füsûn-gerde-i hûbân âfet 2 Çâh-ı Nahșeb gibi berk urmada âşûb-ı seher Olsa dünyâya n'ola çâh-ı zenabdân âfet 3 Ramak-ı câna șifâ-hâne-i la'lünde senün Oldı zehr-âb-ı itâbun ile dermân âfet 4 Küfr-i zülfünde degül ey sanem-i șehr-âşûb Devr-i hüsnünde bile șîme-i îmân âfet 5 Hayl-i müjgân n'ola ģamzen gibi âfet olsa Pâdişeh âfet olinca olur erkân âfet 6 Nice tâkat getürür bilsem aceb Yârî-i zâr Aşk âfet gönül âfet rûh-ı hûbân âfet
Sayfa 222
10-SİGORTA (TE'MİN)
Sigortanın İslâm hukuku literatürüne girişi Avrupa ile ticaretin yoğunlaştığı XIX. asır başlarındadır. Buna dair ilk hükümlere 1836 yılında Şam'da vefat etmiş olan Hanefî mezhebindeki bir Osmanlı hukukçusu İbn Abidîn'in Reddü l-Muhtâr adlı eserinde rastlanır. Bu eserinde İbna Âbidîn, sigortanin ne kefälete, nede emânet akdinde emânetçinin ücret almasına benzemediğini isbatlamaya çalışmış; sigortanın garer, yani belirsizlik bulunduğu için fâsid bir sözleşme olduğunu ve dârülislâmda buna cevaz verilemeyeceğini bildirmiştir. Son Osmanlı şeyhülislâmlarından Mustafa Sabri Efendi ve Mısır Müftisi Bahît el-Muti'î de bir çesit kumar olarak gördüğü sigortaya cevaz verilemeyeceğini söylemis ve iane(yardım) sandıklarını bir hal tarzı olarak tavsiye etmiştir. Ebû Zehra, Yusuf Karedavî, Ârif Cüveycâtî gibi son devir ulemâsının çoğu, burada bir teberru, yani bağış mevzubahis olmadığı için sigortanın yardımlaşma sayılamayacağına, buna şirket de, kefâlet de denilemeyeceğine, buna binâen câiz olmadığına dikkat çekmistir. Mustafa Ahmed Zerkâ, sigortanın çeşitli cihetlerden bey' bi'l-vefa, akıle,muvâlât akdi, kefâlet gibi hukukî müesseselere benzerliğine işaret ederek câiz olduğunu söyler. Bu kanaatte olan başkaları da vardır. Şer'î hukukta, mebînin, yani satılan şeyin veya semenin, yani bedelin, tartışmaya sebebiyet verecek kadar meçhul olması akdin fesâdını icab ettirir. Böylece garer bulunan akidler câiz değildir.
Sayfa 566Kitabı okudu
Reklam
Ayrıca Türkiye'mizde muhtelif devirlerde muhtelif şekillerde izah ve tatbik edilen lâiklik mevzusunda ilim adamlarımız arasında ve kazaî merciler içinde ittifak ve istikrar bulunmaması bakımından da mazurum. Gerçekten bu mevzuda bir tarihte tetkik ettiği bir eser için «Suç değildir» diyen bir profesörün, birkaç sene sonra aynı eserin aralarında mevcut olduğu 3-5 tane eserin tamamı hakkında «Lâikliğe aykırıdır» dediği vakidir. İşte böyle bir tatbikat içerisinde hangi fiilin lâikliğe aykırı olacağını ve 163. maddeyi ihlal edeceğini kat'iyetle ve hassasiyetle tayin etmek kolay değildir.
Sayfa 181 - Şamil Yayınevi - Avukat Sudi Reşat Saruhan'ın Ahmed Davudoğlu için yaptığı müdafaadan.Kitabı okudu
Akıllı adam her şeyden evvel ıstıraptan ve tacizden [harici sıkıntıdan] azâde olmak için çabalayacak, sessizliği ve boş vakti, dolayısıyla mümkün olan en az sayıda beklenmedik ve tehlikeli karşılaşma ile birlikte sakin, mütevazı bir hayatı arayacaktır; ve böylelikle sözüm ona hemcinsleriyle çok az bir ortak tecrübeyi paylaştıktan sonra, münzeviyane bir hayatı tercih edecektir, hatta eğer büyük bir ruha sahipse büsbütün yalnızlığı seçecektir. Çünkü bir insan ne kadar kendi kendisine yeterse, başka insanlara o denli daha az gereksinim duyacaktır—haddizatında başka insanlar da ona o kadar az tahammül edebilecektir. Yüksek bir zihin düzeyinin bir insanı toplum dışına itebilmesinin nedeni budur. Doğrudur, eğer zihnin niteliği nicelikle telafi edilebilseydi, bu insanların büyük dünyasında bile yaşama zahmetine değerdi; fakat şükür ki yüz tane ahmak bir araya gelse bir tane akıllı adam etmez.
Sayfa 37 - Say YayınlarıKitabı okudu
Artık sevgi okunmuyor şu zamanda , Unutuyoruz özümüzü , Demem o ki senin binlerce sevgilin var ve hiç birisi seni sevmiyor. Ama bin tane sevgilin için sen ölüyorsun . Aptallığın lüzumu yok , Herkes çıkar peşinde bunu anlamayacak kadar ahmak değilsin işine gelmiyor orası ayrı … He şu da var güzel ilişki yok dersen eski nesilde dedenin , ninene yazdığı şiir defterini bulabilirsin .
Eğer bir adam örfe aykırı bir iş işlerse, bir gece elini ve ayağını bir direğe bağlayıp giderler. Sabahleyin o adamı ya helak olmuş yahut tulum gibi şişmiş olarak bulunup ettiği cümle günahlarını itiraf ederdi. Suçlulara böyle işkence edilirdi. Menemen'in bu derece ünlü sivrisineği vardır. Rivayet edilir ki sineklerin padişahı değirmenler yakınlarındaki bir kuyuda yaşarmış. Güneş batarken bir sivrisinek sürüsü bir duman bulutu halinde o kuyudan çıkar çehre yayılırlarmış. Çok defalar ahali bu kuyuya nef yağı, katran, çıra, çer-çöp gibi şeyler doldurup yakarlarmış. Alevler Nemrut'un ateşi gibi göklere kadar ulaşmış ama halk yine de kurtulamamış. Halen daha anlatılır ki Sultan Ahmed zamanında bir yüreği yaralı derviş yaşarmış. Bir Ramazan gecesi bu şehrimize ayak basmış; hangi haneye misafir olmak istediyse kabul olunmamış. Sabah olup namaz kılınca bu derviş camideki cemaate: "Ey Melemen'in tul-i emele düşmüş hasis ve deni halkı Bu zayıf kulu bir gece konukluğa almayıp : 'İkramu'l-za'if ve lev kane kafiren' hadisiyle amel etmedinz ise bu hakirin size şu yadigarı olsun: Geceleriniz mutlu geçmesin. Her gece evsiz kalasınız" diye elinde tutuğu balmumundan yapılmış sivrisinek suretini ve kağıdı bu kuyuya bırakmış. O gece şehirdeki cümle halk sivrisinek derdinden namusu arı erk edip bağlara firar etmişler. O zamandan beri de şehrimize sivrisinek musallat oldu diye anlattılar.
Reklam
YARIDA KALAN EDEBİYAT TARİHİ Atsız'ın dil, tarih ve edebiyat çalışmaları iç içe geçmiştir. Daha 1933-1934 yıllarında Orhun dergisinde yayımlamaya başladığı Köktürk ve Uygur dönemlerine ait metinlerin aktarmaları, aynı zamanda edebiyat tarihini de ilgilendirmektedir. Bitirme tezine dayanan ve yine Orhun dergisinde yayımlanan Edirneli
“Ahmak adamlar(size göre), tanımaya değer yegâne adamlardır bana kalırsa.”
Her şairin bir de yüreğinde kulağı vardır.
Şunu da söyleyeyim, başlangıçta ‘eskittim’ değildi, ‘çürüttüm’dü o sözcük. Yani 'Hasretinden Prangalar Çürüttüm’. Fakat ‘çürüttüm’ sözcüğünü sevmedim. Her ne kadar doğrusu ‘çürüttüm’ de olsa sevemedim. Bir de bu sözcükte üç tane ‘ü’ geliyor ya arka arkaya, kulağımı tırmaladı. İç kulağımı, yani gönlümü tırmaladı. Her şairin bir de yüreğinde kulağı vardır. Onu tırmaladı işte. Müzik ve anlam bakımından daha güçsüz buldum. O nedenle ‘eskittim’ dedim.”*
Dünyaya Jane Eyre'dan daha ahmak birisi gelmemişti hiç; tatlı yalanlara kendini kaptıran, zehri şerbetmiş gibi içen daha gülünç bir aptal olamazdı.
Sayfa 224Kitabı okudu
853 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.