Bugün oturdum ölümü düşündüm
Kirli, acı bir su gibi yürüdü içime
Dokunduğum, gördüğüm her şeye sindi
Ürperdim, korktum ve biraz şaşırdım
Bugün oturdum ölümü düşündüm
Yağmur altında ya da karanlıkta
Bir başıma kalmış gibi...
Saatin kaç olduğunu biliyor musun?
Duvarda çiviye asılı bir takvim sallanıp duruyor
Her sabah birileri gelip, bir yaprak daha
Koparıyor ondan görünmez elleriyle.
Üç gündür yağmur yağıyor
Yakıyor artık ellerimi kitaplarım.
Dışarıdan zincirleme silah sesleri geliyor...
Bir Şiir: Oğul - Ahmet Erhan
Anne ben geldim, ağdaki balık
Bardaktaki su kadar umarsızım
Dizlerin duruyor mu başımı koyacak?
Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın...
Şafak
Bir ıslık gibi geçiyor
Üşüyen asmaların arasından
Fır dönüyor yürek
Üstünden başından
Kırağıları silkeleyerek
Yurdum
Avuçlarıma doldurduğum
Soluğum
Kadar gerçek
Edip Cansever'e
Gül kurutuyorum artık kitapların arasında
Ben mi azalıyorum
Yoksa güller mi bilmem
Görülmemiştir, yazılı zarfların içine
Elimdeki bütün gülleri sokuşturuyorum
O zaman gül ve ben
Ben ve gül
Ortak bir koku buluyoruz kendimize
Yeni yeni mevsimler yaralıyoruz
Biz azaldıkça gülleri çoğaltıyoruz
Onun için gül kurutuyorum artık
Nereme denk gelirse
Mahpushaneden bir mektup aldım demin
Görülmüştür, yazıyordu
İçinde gül vardı, görülmemişti
Gül kurutuyorum artık
Gül, işte...
Çocuk, seni bir kirazın yüzünü güneşe döndüğü yerde gördüm
Zamanı değil ölümün, onu da biliyorum
Dağlardan söz etmenin, tüyübitmedik yetimlerden
Kaçtım zulmün konuşulduğu atlaslardan
Sonunda sanki saçımı saçınla ördüm.
Bana şiirin tarifini sordun demin
Bense, 'göze almaktır' gibi bir şeyler geveledim
Bu yaşıma geldim, hiçbir şeyi tanımlayamadım oysa
Bütün fotoğraflarımda sanki yüzsüz kaldım
Bir de kitap raflarında, kitap raflarında...