Recai- Bir yere gideceğiz ki, fabrika bacalarıyla mezar taşlarının başbaşa verdiği nokta... Yaşadıklarını sananlarla, öldükleri sanılanların sınır çizgisi...
Bir sağnak, karları karmakarışık savurdu, karşıda görünenleri tuz buz edecek gibi salladı. Tepede lise olarak kullanılan eski konak, nerdeyse yığılıp pelte gibi yayılacaktı. Bu duygu ahşap gövdesinin hantal gevşekliğinden geliyordu. Yokuşun ortasında, dereye kaymamak için, penceresiz duvarlarını çamura var gücüyle gömmüş mandıra... Çukurda, yapraksız ağaçlar... Islak taş yığınları... Derisi yüzülmüş kadar çıplak fulya tarlası... Evet, bu dünyada her şey, sanki çok korkunç birer suç işliyorlarmış gibi, birbirlerinden gizleyerek, baharı tutmaya, bahara kadar ufalanıp dağılmamaya, çabalıyordu.
Sayfa 86 - Bilgi Yayınevi, Birinci Bölüm, Von Kres Paşa'nın Dürbünü, IIKitabı okudu
Anadolu ve Rumeli ufkun iki ucunda iki ahşap konak gibi yanıyor; yangından çıkanların uçan saçlarıyla ufukta insanlar koşuyor: Doksan üç muhacirleri...
Çekilen güneşi görmüyor musunuz? İşte böyle çekiliyor kalp ve merhamet aramızdan... Güneş değil, bütün bir cihan, kalp güneşinin peyki bütün bir cihan batıyor!