oyalanmak, bile bile hem de. saatlerce günlerce değil aylarca mevsimlerce oyalanmak ve bunun yıllarcaya evrildiğini bilerek devam etmek. geçen geçti önümüze bakalım derken aslında nehirin seni savurduğu yere gittiğini görmezden gelerek kürek çekmenin bir işe yaradığını varsayarak kendini kandırmak. bu dünyaya gelirken birisi ıvır zıvır işlerle doldurmak diğeri gerçekten yaşamak için iki ömür verilmedi oysa. zaman aradan çıksınlarla bitirecek kadar değersiz değil. göz bile bazen bakmaktan yorulur, kalp usanır, eller ayaklar isyan eder. insanın kendine kendini oyalamaktan daha büyük bir zulmü var mıdır
Muayene sırasında yaşımı sordu. 36-37 yaşında olduğumu söyledim. Hayretle:
-Pek çabuk general olmuşsunuz. Sizin memleketinizde sizin yaşınızda başka genç general var mıdır?
Harbiye Nazırımız da gençtir dedim. Bu soru karşısında kaldığım zaman, 21 sene Mısır'ın Kahire'sinde bulunmak ve Arapçayı anadili gibi konuşmak tecrübe ve tetkikatında bulunmuş olan ve bu itibarla Doğu'yu, doğuluları az çok tanımış olduğuna şüphe olmayan Doktor Vermer'in, içinden, "Zavallı Türkiye bu çocukların eline düşmek için ne hale gelmiş bulunmalısın!" dediğini hisseder gibi oldum.
-Doktor, dedim; bizim ordumuzda ihtiyar generaller de vardır. Benim ve emsaliınin pek genç kabul ettiğiniz yaşta general oluşumuz, herhalde, ahval ve fevkalade hadiselerin, yapılmasını bize nasip ettiği önemli vazifelerin vatana çok faydalı oluşundandır.
Sayfa 176 - Karlsbad’da Geçen Günlerim (30 Haziran 1918-28 Temmuz 1918)Kitabı okuyor
"Gelecek meçhuldü, lakin Jack oldukça umutluydu. İyi çalışıyordu ve gerisini çok fazla umursamıyordu. Olanlar oluyordu. Geçmişte çok fazla pişmanlıkları vardı. Ve fazlasıyla üzgündü. Fakat geçmişi telafi edemezdi. Yapabileceği tek şey geleceğe yatırımdı. Ve bunun için bugün ve yakın gelecekte fevkalade düzeyde çalışmaktı. Yanında yürümek isteyen yürürdü. O, ileride kendisiyle gelecek olana koşabilirdi. Buna mukabil bundan sonrası müphemdi. Ancak bu ahval onu kaygılandırmıyordu. O sadece elinden gelen ne varsa mütemadiyen hepsini yapıyordu." (Jack Brighty'den)
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Sayfa 599 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Melekü’l-Mevt, can emanetini emir üzere bedenden çekip çıkarmaya gelmeden, küffârın silahları ölüm vaat edemez ve ecel gelip çattığında hiçbir mahfaza ve hiçbir kalkan canı tende tutamaz.
Öyleyse ölüm, 'Ölümü Yaratan'ın (El-Mümît) emriyle başa geldiğinde; câninin cinayetinde nasıl bir kâr olabilir?
Ve zalim, mümini öldürmek tesellisiyle avunurken mümin, şehitler mertebesinde rızıklandırılıyorsa; küffar için bu akıbet nasıl zafer olabilir?
Kendi cehennem çukurunun sonsuz azabını katmerleyen zalimâne fiillerin sahipleri, dünyalık bir kâra bile geçemedilerse; bütün katliamlarının ahiretteki yansıması kendilerine azap, müminlere müttaki cennetleriyken; bu ahval mümine nasıl mağlubiyet olabilir?
Aslında bir vird ile meramı kalpten kâinata sızdırmak, bütün sızıntılardan kalplere hakikati zerk etmek daha imkânlı:
LÂ GALİBE İLLALLAH
FİLİSTİN ÖZGÜR OLACAK 🇵🇸
#FreePalestine #IsraelTerrorist
#GazaGenocide #KassamTugayları
#أبوعبيدة
youtu.be/9INB8uWhPjc?si=...
Küfr-i zülfün salalı rahneler îmânımıza
Kâfir ağlar bizim ahvâl-i perîşânımıza
Seni görmek müteazzir görinür böyle ki eşk
Sana bakdıkda dolar dîde-i giryânımıza
Cevri çok eyleme kim olmaya nâgeh tükene
Az idüb cevr ü cefâlar kıluban cânımıza
Eksik olmaz gamımız bunca ki biz den gam alub
Her gelen gamlu gider şâd gelüb yanımıza
Var her halka-i zencîrimizin bir ağzı
Muttasıl vermeğe ifşâ gam-ı pünhânımıza
Gam-ı eyyâm Fuzûlî bize bî-dâd itdi
Gelmişüz acz ile dâd itmeğe sultânımıza
Muallim Naci (1850-1893); küçük yaşlarda şiir yazmaya başlar, daha sonra gazeteler de yazıları yayınlanır. 1883 yılında Ahmet Mithat Efendi'nin çıkardığı Tercüman-ı Hakikat gazetesinin edebiyat bölümünü yönetmeye başlar. Ve bu sıralarda Ahmet Mithat Efendi'nin kızı Mediha Hanım ile evlenir. Muallim Naci annesinin 1892 yılında ölümünden
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Mustafa Kemal Atatürk
"Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şeriat içinde dahi vazifen, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti'ni kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!"
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.