“Ne su koruyabilir hazineyi, Ne de kendisi saklayanın, Yıldız gözünde durduğunda. Son şövalye sözünü bozduğunda, Ve Muktedir üzümü yaktığında Kim koruyacak mabedi?”
Bir düşünün: Üzgünken ve kendinizle başa çıkamıyorken biri,” yalnızca yorgun olduğunuzu “ ya da canınızı sıkan neyse “ o kadar da büyük bir şey olmadığını “ ve “ sakinleşmenizi” önerse bu size kendinizi nasıl hissettirir? Çocuklarımıza nasıl hissedip hissetmeyeceklerini söylediğimizde onların deneyimlerini önemsiz kılarız.
İnsanlar kıyıdan denize giriyor ya, pis ayaklarını denize sokup denizi de kirletiyorlar. Ben balık olsam bunalıma girerdim. Şimdi düşünün, bizden daha büyük bir canlı, kıllı ayaklarını tepemizden sınıfın içine soksa hoşumuza gider mi? Balıkların ruh sağlığı için denizlere girilmemesi gerektiğini savunuyorum.
Eğer yanlış nakledilmiş değilse, bazı doktorların, hastalarına : “ancak şu kadar yaşarsın!.” demeleri hata değil mi? Dünyadan ayrılacağımız tarihi bilmek doğru olsaydı, Allah bunu bize bildirmez miydi? Ecelin gizli olması, elbette ki rahmettir.
Türkiye’de çok partili hayat cumhuriyet tarihimizin en şiddetli bir enflasyon dönemini izlemiştir. Bu enflasyonist politika Türkiye’de reel geliri arttırmaktan çok, onun dağılımını daha kötüleştirmiş ve bir vurguncu savaş zengini zümre yaratmıştır. Öte yandan savaş sonunda her enflasyonist politikanın doğal sonucu olan bir işlem Türkiye’de kaçınılmaz olmuştur: Devalüasyon.
Asırlardır pek çok kavmin, farklı milletlerin, kadim ırkların, türlü türlü kültürlerin gelip geçtiği, tanışıp kaynaştığı eş, dost, akraba, kardeş, sevgili olduğu bir coğrafya burası.