Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
*Hakkında ♤Akıl almaz bir karmaşanın ortasında yaşıyoruz. Yalanla doğrunun, yanlışla gerçeğin ayrıştığı dönemler çok gerilerde kaldı. Siyah ve beyaz net tablolar yok artık. Yerini, grinin her tonunu barındıran flu ve sisli manzaralar aldı.
68 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
2 saatte okudu
Anton Çehov ile tanışma kitabım oldu. Akıcı ve merak uyandıran bir kitaptı. Hayat dersi niteliğinde.. Akıl hastanesine kapatılmış eğitimli bir deli, Ivan Dmitriç! Maruz kaldığı tüm çirkinliklere baş kaldırmaya cesaret etse de sonu dayakla bittiği için çaresizce isyan etmekten başka yapacağı bir şey kalmamıştır. Hastane doktoru Andrey Yefimıç bunları görmezden gelir ve mevcut durumu değiştirmek için kılını bile kıpırdatmaz. Ivan Dmitriç ile tanışması ve felsefi konulardaki sohbeti doktorun içine düştüğü yanılgının farkına varmasını sağlar. Ve kendini Altıncı Koğuşta bulur. Görmezden geldiği şeylere maruz kalarak..
Altıncı Koğuş
Altıncı KoğuşAnton Çehov · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202270bin okunma
Reklam
Öylesine...
“Onu öylesine çok , öylesine feci, öylesine umutsuzca seviyordu” Bu “öylesine” aslında öylesine bir şey değil. Derin dehlizlerden fışkıran, baş akıl-akılda sabır bırakmayan türden . En ücra köşede sıkışmış devin yeniden uyanması idi bu öylesineler… hayatı bazen öylesine! Yaşamak lazım…
Martin Eden
Martin Eden
Akıl kendi kendinin yeridir ve kendi başına cehennemi cennete,cenneti cehenneme çevirebilir.
Dayan Kalbim
Seni dağladılar, değil mi kalbim, Her yanın, içi su dolu kabarcık. Bulunmaz bu halden anlar bir ilim; Akıl yırtık çuval, sökük dağarcık. Sensin gökten gelen oklara hedef; Oyası ateşle işlenen gergef. Çekme üç beş günlük dünyaya esef! Dayan kalbim üç beş nefes kadarcık Necip fazıl kısakürek
Türklere bakınız. Bu heriflerin aptallıkları o derecededir ki, yalnız etnografyanın esaslarını kabul etmemekle kalmazlar, dünyada "kavmiyet, milliyet" gibi bir şey olduğuna da inanmazlar. Kendilerinin milliyetçilerini bile şiddetle inkâr ederler. Tarihleri, Cengiz gibi, Hülâgu gibi en büyük imparatorlarına küfürlerle doludur. Bu milliyetsizlik yüzünden edebiyatsız, sanatsız, medeniyetsiz, kuvvetsiz, ailesiz, ananesiz kalan Türkler, tabii en basit hakikatlere de akıl erdiremiyorlardı. Nasılsa ellerine geçirdikleri yerlerdeki kavimleri temizlemediler. Onları yutmadılar. Türk yapmadılar. Hatta "reaya" diye en geniş hürriyetleri verdiler. Hıristiyanlara verdikleri bu reaya kelimesinin manası ne demekmiş, biliyor musunuz? "Hürmet edilecek adamlar" demekmiş. Asırlarca evvel yaptıkları budalalıkların cezasını bugün görmeye başlayan bu sersem Türklerin hali, işte bize bir derstir.
Reklam
Gaziantep’e bir Fransız gelir. Tekstilcilere akıl verir: “Makineleriniz yetersiz… Yenileyin, dünya pazarı sizin olsun” En iyi makinelerin Fransa’da olduğunu söyler… Kendi mallarını pazarlar. *** Dinleyenler arasında bir usta vardır. Kendine özgü lehçesiyle… “Bu adam ne diy?” der. Kafaya takar, makinenin resmine bakar. Demiri eritir, çeliği büker,
Gaslighting
…güncel narsisizm literatüründe "gaslighting" adı verilen olguyu da netleştirelim. Gaslighting, bireyin bir başkasını kendi gerçekliğinden, belleğinden, akıl sağlığından şüpheye düşürecek şekilde olayları, duyguları, niyetleri çarpıtması; olup bitenleri bambaşka hikâyelerle servis etmesi ve karşısındakini de çarpıtarak servis ettiği duygu, niyet ve hikâyelere ısrarla inanmaya zorlamasıdır. Primer psikopatlar ve kişilik örüntüsünde psikopati olan bireyler bunu kasten ve sistematik bir şekilde yapabilir. Fakat narsist bireylerin yaptığı gerçeklik çarpıtması genellikle gaslighting'den ziyade konfabulasyona yakındır. Çünkü narsist birey her gün, her an yeni ve tek kullanımlık bir benliği sahneye çıkarmak zorunda olduğu ve kendini dissosiyasyonla, koparak ve unutarak savunduğu için zaten olmuş olanı ve o andaki gerçekliğini hatırlayamaz; kendini en iyi, en doğru, en üstün, en haklı gösterecek hikâyeyi oracıkta imal edip sunar. Birkaç gün sonra aynı geçmiş olaya dair bir kriz yaşandığında servis ettiği hikâye bambaşka olabilir.
Burası hapishane mi?" diye sordu kız. "Hayır, akıl hastanesi." "Ben deli değilim ki." Kadın güldü. "Hepsi öyle der."
İkinci Dünya Savaşı artık 1939-1945 arasında yaşanmış bir gerçek olmaktan çıkmış, King Kong ya da Jaws gibi, kötü bir kahraman olmuştur. Artık herkes bu büyük ve kanlı savaşı, bir savaş olmaktan çok, bir film konusu gibi görmekte, Hitler ve Mussolini medya dünyasının birer yıldızı gibi parlamakta, onların başrolünü oynadıkları dizi filmlerin izlenme oranı –reyting– yüksek olmaktadır. Hitler ve Mussolini ölmüş oldukları için telif ücreti talebinde bulunamamaktadırlar. Bu da yapımcıları çok sevindirmektedir. Bu savaş filmlerinin insanlığa en büyük etkisi, akıl almayacak vahşeti gözler önüne sererek, insanlığın oturdukları yerde oturup hallerine şükretmelerini, başlarında Hitler gibi bir deli olmadığını görerek, rahatlamalarını sağlamaktır. Dünyayı yöneten kimliksiz bir Hitler’in uzun ve kanlı ellerinin, başlarının üstünde gezindiğini fark etmelerine engel olan şey, Hitler’in filmler aracılığıyla kendilerine ulaştırılan görüntüsüdür. Ortada badem bıyıklı, saçlarını yandan ayırıp uzun kafasına yapıştıran bir Hitler olmadığı sürece, dünyanın gidişatından endişe etmek için erkendir.
Sayfa 17
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.