İçki Yasağına Dair
Kur'an-ı Kerîm içkiyi yasaklamış ve haram olduğunu bildirmiştir: Ey iman edenler! İçki (hamr), kumar, dikili taşlar, fal okları şeytan işi iğrenç şeylerden ibarettir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Mâide Suresi - 90. Ayet Ayette geçen hamr kelimesini fakihlerin çoğu aklı gideren bütün içkileri kapsamına aldığını söylemişlerdir.
143 syf.
·
Not rated
Erich Fromm ve şiddet
Erich Fromm'un 1964 tarihli "Şiddetin ve Sevginin Kaynağı" adlı kitabı İnsan kurt mu yoksa koyun mu? Sorusuna yanıt bulmaya çalışarak başlıyor. "Kurtlar öldürmek ister, koyunlar takip etmek ister" Erich Fromm'un 1964 tarihli "Şiddetin ve Sevginin Kaynağı" adlı kitabı İnsan kurt mu yoksa koyun mu? Sorusuna
Sevginin ve Şiddetin Kaynağı
Sevginin ve Şiddetin KaynağıErich Fromm · Payel Yayınları · 19941,279 okunma
Reklam
Demokratik Sistemlerin Temel Açmazı
Demokratik sistemlerin bir türlü aşamadıkları temel açmazı, özgürlük adına herşeyi istedikleri gibi yapmakta ve bu hayatı istedikleri gibi yaşamakta insanları tamamen serbest bırakırken, aslında hem ferdi, hem de toplumu bir dizi felaketle karşı karşıya bırakmış olduğunu görememesidir. Bir yandan insanın kişisel olarak yapacağı herhangi bir tercihe karışmak özgürlüğü kısıtlama sayılmakta, bir yandan da o ferdî tercihin gerek kişinin kendisine, gerek toplumuna verdiği veya vereceği zararları defetmekle uğraşılmaktadır. İslâm bu çelişkiyi baştan ortadan kaldırmış ve "emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i ani'l münker" yani "iyiliği özendirmek, kötülükten sakındırmak" kurumunu oluşturmuştur. Böylece insanlar sonradan pişman olacakları belli olan şeyleri baştan yapmaktan menedilmekte, hem kendilerine hem de toplumlarına zarar vermeleri önlenmeye çalışılmakta, gereksiz yere zaman ve maddiyat telefine mahal bırakılmamakta, aklın, malın, neslin vesair temel insanî değerlerin titiz bir şekilde koruma altında tutulmasına özen gösterilmektedir.
Sayfa 198 - Timaş Yayınları, 42. Baskı, İstanbul 1993Kitabı okudu
Doğa durumunda ne iyilik ne kötülük vardır ne de adalet ve adaletsizlik; insanlar sadece sevdiklerini korumaya, nefret ettiklerini yok etmeye çalışırlar. İnsanlar kendilerinin en iyi kısmı olan aklın hükümranlığında yaşasalardı asla kimseye zararları dokunmazdı. Ancak daha ziyade tutkularının (haset kıskançlık tahakküm kurma ihtiyacı ve muhtelif heyecanların) hükmünde yaşadıkları için birbirlerini paralarlar.
o7 sen batmayan bir güneş olarak kalacaksın… o7
Uzaktan, çok uzaktan, ölümle dirim arasındaki mesafeden daha da uzaktan gelen bir ses ve sonra aydınlığı tarih ölçüsünde kısa süren bir parıltı. O, sensin, Atatürk!... Bu gök gürültüsü, yıkılan Osmanlı İmparatorluğunun çöküşündendi. Fakat sen Türk varlığının geçmişiyle geleceğinin birbirine çarpmasından bir şimşek oldun. Bizi aydınlattın,
Sayfa 944Kitabı okudu
Yüce Allah'ı tanıma ve O'na itaat etme, Mûtezilenin görüşünün aksine, akılla değil, Allah'ın ve O'nun dininin buyurmasıyla görev halini alır. Çünkü akıl itaati ya bir yarar amacı gütmeden emreder ki bu saçmadır; çünkü akıl manasız bir şey (abes) emretmez; ya da bir fayda ve amaç için emreder. Bu fayda iki türlü olabilir: a. Yaratıcıya dönen bir fayda olabilir. Fakat bu Allah Teâlâ hakkında saçmadır. Çünkü O faydalardan ve amaçlar gütmekten uzak ve münezzehtir. İnkâr, iman, itaat ve isyan O'nun bakımından eşittir. (Bunların fayda ya da zararları Allah için değil kullar içindir.) b. Ya da fayda kulun amacıyla ilgili olabilir. Fakat bu da imkânsızdır; çünkü kulun (iman ve itaatinden dolayı) bu dünyada kazanacağı bir fayda yoktur. Aksine mükellefiyetler kulu yorar, (yasaklar da) onu zevklerinden alıkoyar. Ahirette sadece sevap ve ceza olacak. Fakat kul, Allah'ı tanıyıp itaat etmesinin karşılığı olarak Allah'ın kendisini ödüllendireceğini, kendisine ceza vermeyeceğini nereden bilecek? Demek ki akıl için itaat ve isyan birbirine eşittir; birini diğerine tercih etmesini sağlayacak bir eğilimi, bunlardan biriyle veya diğeriyle ilgili özel bir ilişkisi de yoktur. Sonuçta bu (ahiretteki karşılık) da ancak din aracılığıyla bilinecektir. Dinin ve aklın, anlamları ve görevi tespitteki rolleri böyledir. Emredileni terk etmekten dolayı cezaya çarptırılma korkusu olmasaydı görev de oluşmazdı. Çünkü görevin anlamı, yerine getirilmemesinden dolayı ahirette doğacak zarardır.
Sayfa 156 - DİB YayınlarıKitabı okuyor
42 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.