Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.27
Çakabey
Anadolu'nun toprakların da yetişip , Türk Kanını iliklerine kadar taşıyan , zeki ve çevik, kıvrak zekalı ve savaş stratejisini , planlarını ustaca uygulayan Çakabey 'i Gökhan Hocam'ın kıymetli kaleminden okuyup öğrenmenizi kesinlikle tavsiye ediyorum.
Tarihi yer , zaman ve isimler aynı olsa da kurgusal anlatımı ile iliklerinize
196 syf.
10/10 puan verdi
Atay’ın karakterlerinin böylesi buhranlı, hikayelerinin dramatik oluşunun sebebi onun tam da bulunduğu dönem, kültür ve çevreyle alakalıdır. Modernizmin ve geleneğin bir arada olduğu bu dönemin etkilerini romanlarda ve hikayelerde de görmekteyiz. Karakterlerin kendi kendileriyle içsel hesaplaşmalarını, kendileriyle alay edebilmelerini, içinde
Çok uzun süredir okumak isteyip yeni okuyabildiğim bir kitaptı. Kitap gözümde hemen hemen nirvana gibi bir yerdeydi niçin öyleydi tam olarak bilemiyorum ama Cemil Meriç'in adının, ruhunun, beni etkileyen güçlü duruşunun, özün özü cümlelerinin bunda bir payı vardır muhtemelen.
Yaşamını birkaç döneme ayıran Meriç'in her döneminden yazılmış deneme tarzında metinleri Bu Ülke. Bu Ülke'yi anlatmış. Batılılaşmayı, siyaseti, sağı solu, Nurcu'yu Ateist'i en çok da okumayı, yazmayı, kalemi kelâmı ve kelimeyi anlatmış.
"Kitap , zekâyı kibarlaştırır" demiş mesela. Zaten bildiğim bu sözünün içini nasıl doldurduğuna baştan aşağı 'kıraat' olmanın insanı ne kadar bilge ve aklı selim yaptığına şahitlik etmiş oldum.
Okumak için okuyanlar gibi olmayın, okuduğunuz şey sizi derin düşüncelere sevk etsin, yazmak da her aklına geleni yazmak değil demiş kendisini okuma ve yazma konusunda yetiştiren hocalardan ve eserlerden cömertçe bahsetmiş. Okuma ve yazma yolundakilere örnek olmuş, okumaya teşviki taklidi değil tahkiki olmuş.
"Her ıstırap mukaddestir" demiş mesleğime ve insanlara olan saygımı bir kat daha arttırmış.
Son olarak 'seni görmesem Buda olurdum seni gördüm Budala oldum' alıntısı yapmış e biraz da güldürmüş :) daha ne olsun.
Martin Eden
!! Spoiler içerebilir !!
Gerçekten çok etkileyici bir kitaptı.Martin Eden gerçekten yaşamış, canlıymış gibiydi.Zaman içerisinde onun değişimine,gelişimine şahit oluyoruz ve bu gerçekten çok güzel.
Martin gerçekten kendinin ne kadar iyi olduğunu neler başarabileceğini biliyordu bu yüzden kendine olan inancını hiç yitirmedi.Ama gerçekten o kadar
SPOİLER İÇERİR
Stefan Zweig’in okuduğum 4.kitabı ve Zweig’in kaleminden çıktığı o kadar belli oluyor ki. 18 yaşlı genç Berger’in Viyana’da nasıl yalnız kaldığını, yalnızlığın insana neler yaptırabileceğini muhteşem betimlemeleriyle okudum. Arkadaş olarak gördüğü Schramek’in aslında arkadaşı olmadığını, bu duyguların tamamen tek taraflı olduğunu
Yazar Osman Balcıgil Sabahattin Ali'nin hayatının 21 yaşından ölümüne kadar olan bölümünü anlatıyor. Yazarın dili akıcı kitap anlaşılır yazılmış. Bir çırpıda bitiveriyor.
Sabahattin Ali benim hiç de beklemediğim bir şekilde flörtöz biriymiş. Bu beni şaşırttı. Ama sevgili eşi Aliye hanımı çok seviyor olmasına mutlu oldum. Kızına karşı da çok saygılı ve sevgili.
Ülkenin aydın yüzü. Okuduğum başka kitaplarını da çok sevmiştim. Kesinlikle iyi bir gözlemci zaten elinde defter kalemle dolaşıp sürekli notlar da alıyor. Kitaba da ismini veren yeşil mürekkebi her yazısında kullandığı için bir nevi onun imzası niteliğinde.
İnsanları seven, eğlenceli, esprili, zeki bir adam. Tek kusuru aklına geleni geldiği gibi söylemesi ve yazması. Başına bir sürü iş almış bu yüzden. Ama doğruları söylemekten hiç çekinmemiş. Çünkü ona göre yanlışları görüp susmak onursuz yaşamak demek. Hiç bir örgüte, partiye üye olmamış. Fikirleri sol cenahla uygun düşse de oranın da yanlışlarını dile getirmiş. Zaten kendi deyimiyle kesinlikle bir örgüte kendini adama onun fıtratına tersmiş.
Henüz 41 yaşındayken sadece doğruları söylediği için işkenceyle öldürülmesine çok çok üzüldüm. Kalemi sağlam olan ve yüzünü çok sevimli bulduğum bu yazarın eminim yazacağı pek çok hikayesi yazdıkları gibi ses getirecekti.
"Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma"
Canım Sabahattin Ali iyi ki yaşamışsın!
Selamlar. Genel olarak keyifli bir kitaptı. Seride ilerledikçe çeviri hatalarının önemli ölçüde azalması beni mutlu etti.
Karakterler diğer kitaplardaki gibi çapkın erkek ve enerjik kız ikilisiydi. Serinin üçüncü kitabında da benzer karakterler okuyunca inasan biraz sıkılıyor.
Hikaye fwb ilişkisi üzerine kurulu. Bu yüzden tam olarak slow burn bir kitaptan bahsedemeyiz. Krakterler zaten birbirlerini tanıyorlar ve bir şekilde başbaşa kalmaları gerekiyor. Alkol cesareti de olaya dahil olunca işler kızışıyor. Daha sonra bunlar arkadaşlarından gizli görüşmeye devam ediyorlar ve ilişkileri gelişiyor. Bu kısımlar beni biraz sıktı. Duygularını itiraf etmiyorlar ama sürekli sevişiyorlar. Hani 'Oku oku nereye kadar ? Tamam yeter sevişiyorsunuz anladık.' oldum biraz. Daha sonra kötü bir şeyler yaşanıyor Dean dağılıyor. Allie her ne kadar Dean'e destek olmak için elinden geleni yapsa da Dean toparlanmaya çalışmayı reddediyor ve biraz ayrılık dramı okuyoruz. Bu kısımda Dean'in, Allie ağlarken ona cinsel anlamda yanaşması inanılmaz rahatsız ediciydi benim için. Uyuşturucu etksinde olması ya da yas tutması bir şey ifade etmiyor. Allie'nin duygularını hiçe sayacak kadar bencilce davranması benim için kabul edilebilir değildi. Allie çekip gidiyor. Dean aklına başına toplayıp herkesle arasını düzeltiyor. Dean'in özürlerinde ve eylemlerinde samimi olduğunu düşünüyorum ama Allie'nin yerinde olsam onu bu kadar kısa bir sürede affetmezdim.
Yani arkadaşlar Dean'in falsolarını bir kenara bırakırsak kitap keyifliydi. Fazla uzundu bence. Bu kadar uzun olmasına gerek yoktu ama keyifliydi. Okutuyordu kendini.
Sevgilerle <3
Okumak için okudum, bitirmek için bitiridim. Kitabın adından ve kapağından belki daha farklı beklentilerim olduğu için beni tatmin etmemiştir, bilmiyorum. Belki ortaokul-lise yaşımda olsam beğenirdim, belki… normalde beğenmediğim kitaba inceleme yazmıyorum, bana hitap etmiyor olabilir belki başkaları beğenir, ben beğenmedim diye bu onun güzel olmadığı anlamını taşımaz diye düşünürdüm ama gerçekten bana basit geldi kitap, o yüzden yazma ihtiyacı duydum.
Kitap “Sevgili Dost” hitabı ile başlayan 61 mektuptan oluşuyor. Yazar deneme türünde okuyucusuna dost diyerek çeşitli duygu ve düşüncelerini paylaşmış. Benim açımdan altı çizilecek pek cümle yoktu. Acımasız bir inceleme olsun istemem ama Cemil Meriç yazmaya ilk başladığı zamanlarda bir hocası yazdığı kağıtları alıp her yerini karalamış ve neredesyse tüm cümleleri lüzumsuz diye yorumlamış, sonra Meriç’e dönüp “aklına her geleni karalamak yazmak değil” demişti. Başka sözüm yok.
"Ezber Bozan Kadınlar" Hatice Özdemir Tülün'ün bir süredir aklımda olan ancak okumak için yeni fırsat bulabildiğim kıymetli eseri. Kitabı okuyup bu hafta yanımda okula götürmek istememim sebebi 7. sınıflarımla "Bilim İnsanları" konumuzun ardından bazı öğrencilerimden "Sanki bütün bilimsel gelişmeleri yapanlar
120 syf.
8/10 puan verdi
Yazardan okuduğum ilk öykü kitabı. Öyküleri güzel , genel anlamda durum öyküleri. Kişilerin iç dünyasına, içinde bulundukları yanlışlara gonderme yapılmış. Okumak guzeldi. Rahatlatıcı ve yormayan bir üslubu var.
ALINTILAR =
🩵İnsan neyi bırakamıyorsa ona müpteladır.
🩵Gizli gizli ağlayışlarımın farkında olduklarını bilerek ve aramızda sessiz bir
Kusursuz o kadar beklentilerimin üstünde bir kitap oldu ki okurken böylesine bir samimiyet ve sevgi ile sarıp sarmalanacağımdan habersizdim. Rhett ve Summer’ın iş ile başlayan ilişkilerinin yan yana oldukları ve birbirlerini gerçekten tanıdıkları her an değişmesini okumaktan çok hoşlandım. Tam bir kovboy olan Rhett ve şehirli Summer için çiftlikte geçen iki ay hayatlarında neleri değiştirirdi dersiniz?
Summer oldukça sabırlı ve işini iyi yapmak için elinden geleni yapan birisi olsa da, Rhett’in ona karşı takındığı bu soğuk tavrı yenmek için kat etmesi gereken yollar vardı. Rhett’ın ailesinin içine girdikçe daha önce hiç hissetmediği o samimiyeti ve aile sıcaklığını da Dilek Taşı Çiftliğinde bulmuştu. Summer’ın herkesle kolay anlaşabilen, ortama uyum sağlamakta başarılı ve sözünü geçirebilen biri olmasından çok hoşlandım! Rhett başlarda kibirli ve oldukça zor biriymiş gibi gözükse de okudukça onun hiçte öyle biri olmadığını anlıyoruz üstelik hakkında çıkan haberler ile de alakası olmayan birisi. Summer ile olan uyumları şahaneydi birbirlerine karşı koymakta zorlandıkları anlardan, Rhett’in Summer’a karşı koruyucu ve oldukça güven verici tavırları çok hoştu. Bir kovboy’un bu kadar centilmen olabileceği kimin aklına gelirdi kiSummer’ın geçmişini ve aile ilişkilerini okumak beni çok üzdü fakat Rhett’in ona gösterdiği sevgi ve şefkat o kadar iyileştiriciydi ki… Bu küçük kasaba hikayesi kalbimde yer edindi ve bu ikiliye kesinlikle bayıldım
Yabancı, bir anı. Ancak arka kapakta yazıldığı gibi bu gerçek bir hikâye mi, bununla ilgili bir muğlaklık yaratmaya çalışmış yazar. Bence çok başarılı olamamış ama, zira kitabın sadece en başında ve en sonunda bunun bahsi geçiyor, kitap boyunca ise beklentimin aksine ne hafızayla ilgili bir oyun, ne de bu muğlaklıkla ilgili doğrudan ya da üstü
Orta Çağ'ın ruhu
Notre Dame'ın Kamburu; trajik olaylar etrafında dönen, Paris'in yoğun tasvirlerini içeren ve dönemin bütün karanlıklarını ele alan bir başyapıttır.
Victor Hugo, öncelikle kitabını bir oyun etrafında başlatarak biraz da soyluların birbirine olan güvensizlikleri ve iki yüzlülüklerinin halk tarafından alaya alınmasını işliyor. Ardından
Düşünmek: En zahmetli iş
Gördüğüm kadarıyla, mantık safsataları son yıllarda Türkiye’de moda oldu. Bu, yararlı bir moda. Yüzde yüz uygulamak imkansız olsa da, mantık safsatalarına karşı koymaya çalışmak, hem gündelik hayatımıza hem de düşünce sistemimize büyük yararlar sağlayabilir. Sandığımızdan daha zor bir iştir bu. Rasyonel düşünmeye çalışmak ve bunun için beynini zorlamak, her babayiğidin harcı değildir. İçgüdü ve sezgilerle hareket etmenin rahatlatıcılığı yadsınamaz. Sonradan yaşanan pişmanlıklar ve kayıplar hariç…
Zeki olmanın bir yolu da, aklına ilk geleni yapmamaktır. Aklına ilk geleni yapmayınca, etraflıca düşünmek zorunda kalınır. Bu durum genellikle ani tepkilerden arınmış, daha rasyonel kararların alınmasına yol açar. Mantık safsatalarından kaçınmanın temelinde genellikle işte bu zihinsel tavır yatıyor.
Zaman zaman iş dünyasına yönelik bir dile ağırlık verse de, kitap herkes için. Immanuel Tolstoyevski’nin “Safsatalar Ansiklopedisi”nde yapmaya çalıştığını Rolf Dobelli daha iyi becermiş. Özetleyiş ve örneklendirmeleri çok yerinde.
Düşünmek… Ne de zorsun. Senden kaçmak için yapılmayacak şey yok.
