Başımı geriye yaslayarak o anda aklıma neler geleceğini bilmek istiyordum. Gözüm akrep ve yelkovanın yavaş hareketine nazaran hızla hareket eden saniyeye takılı kaldı. Zamanın bölünmüşlüğü, gözlerimin önünde duvarda asılı bir şekilde yer alıyordu. Saniyenin hızı ile, hareket etmek zorunda kalan akrep ve yelkovan halinden çok da memnun değil gibiydi. Sanki ilerlemek istemiyorlardı ancak saniye onları zorluyordu. Zaman akıp gidiyor, günler geçiyor diye hayıflanan bir insanlık var iken, akrep ve yelkovan kimse tarafından dikkat çekmiyor. Bir zaman var! Akrep, yelkovan ve saniyenin parçalara ayırdığı, elle tutulamayan, gözle görülemeyen. Bir zaman var! Bir bakmışsın gün doğmuş sabah olmuş; bir daha bakmışsın gün bitmiş, hava kararmış, akşam olmuş ve bunu gözle görüyorsun. Yeni güne başlarken, aklında yapılacaklar listesi ile kapıdan dışarı adımını atıyorsun. Kilitli bırakıp terk ettiğimiz hane kapılarımız ve gün boyu açık duran, çalmadan açılan kapılar. Bir tarafta seni ses çıkarmadan gün boyu akşama kadar bekleyen hanen, diğer tarafta tüm gününü geçirdiğin klavye seslerinin geldiği açık kapılar. Birini aydınlık günde diğerini kararmış günde terkediyorsun. Hayatımız bu iki dünya arasında gidip geliyor. Üçüncü dünya ise, hızla akan zaman zarfında aklımıza bile getiremediğimiz asıl olan bir dünya. O dünyanın adını, gidip de gelmeyenlerini unutmadan güzelliklere açılsın ellerimiz. Bırak giden zaman gittiğiyle kalsın, sen gelenlere sahip çık..
09.05.2024
Mümine SARIGÜL