Her zaman en büyük desteği gördüğümüz, güvendiğimiz, sığındığımız insanlar vardır. Etrafımızı bu insanlarla çevrelemek güvende hissettirir. Ama bazen güvende olmak yetmez. Anlayış, şefkat, ilgi gibi ruhu ve zihni besleyen başka şeylere de ihtiyaç duyarız. Çok sevdiğimiz insanlarla bile bir şekilde kopabiliyor olmamızın sebebi de bu olsa gerek. Ayrıca bu gibi şeylerin eksikliğini yaşadığımızı ve bu yüzden bizde ve çevremizde bir şeylerin değiştiğinin farkına varabilmek de çok önemlidir. Çünkü pek çoğumuz bu gibi eksiklikleri fark edip çözmeye ve gidermeye çalışmak yerine yaşadığımız sıkıntıların üzerini örteriz. Hiç yaşanmamış gibi davranırız.Unutmuş gibi...
Kimimizde suçu kendimize atarız. Muhakkak bunu bir özeleştiri olarak haklı şekilde yapanlarda vardır. Ancak çoğu etrafındaki insanları kaybetmemek için, onlara minnet duyduğu için ya da onlara kıyamadığı için çözümü kendisini suçlamakta bulur. Bu asla doğru bir tutum değildir. Uzun vadede insanı yıpratır ve kendi için çabalayamayan zayıf birine dönüştürür. Konuşmaktan nasıl hissettiğini söylemekten o kadar uzaklaşır ki bir süre sonra kendisi de nasıl hissettiğini bilemez hale gelir. Bunun için her duyguyu bir şekilde dile getirerek nasıl hissettiğimizi söylemekten çekinmeyerek bu yıpranmanın -kendini yıpratmanın- önüne geçmeliyiz. En çok da çocuklarımıza karşı yapmalıyız bunu. Onlara hissettiği şeyi söyleyebilmeyi öğretmeliyiz. Ancak bu şekilde ruhuna kulak verebilen, kendini bilen, sağlıklı nesiller yetiştirebiliriz.