Aldatılmış olduğu düşüncesi insana yakıcı bir sözle zerk edildiğinde çok düşük dozda dahi öldürücü olabilecekken aynı düşünceyi, kuşku formunda olunca her gün çok yüksek miktarlarda sindirebiliyoruz...
Gayet iyi bilirsiniz, insanlar aldatılmak ister. Sadece, aptallar çoğunlukta olduğundan değil. İnsanlar sevinç içinde doğup sevinç bulamadıklarından, bağıra çağıra sevinci aradıklarından. Budur, daha akıllı olanları bile zaman zaman bönleştiren, bakışlarını daraltan; bir parıltıya kapılıverirler ve o parıltının altın vaad etmesi bile gerekmez, parıldıyor olması yetebilir. Bir musibet öğretir; fakat çok geçmeden iptilâ galebe çalar ve bu defa aldanmayacağını umar insan. Ciddi bir durumun ortaya çıkması halinde hazır bulunmak, o fırsatı kaçırmak istemiyordur. Oysa bu esnada sürekli yeni ve ham çocuklar yetişmekte, hep yeni dolandırıcılar, aslında kuvvete de dönüşebilecek olan bir zaafa kanca atmaktadırlar. Zira mutluluğa bir zaafı vardır insanın, gülmeye bir zaafı vardır ve bundan sonra daha iyi bir şeyin pek olmayacağına, o ağzı burnunu kırılmış kanaate meyletmez. Zaafın istismarının, küçük ve büyük sahtekaralarca gerçekleşmesi gerekmez. Güzel göstermecilik her yerde aranır, kötü kitaplar bununla doludur.
“İnanın Bay Wandergood, dünyanın sizin rasyonuzu istediği filan yok; bu büyük bir yanlış anlama!
- Peki ne istiyor, yüce aziz?
Ne mi istiyor? Mundus vult decipi… Bizim Latinceden anlar mısınız? Dünya aldatılmak ister!”
“Hakikatten yayılan ışığı seviyorlar, ama o ışık kendi yanılgılarını ortaya çıkardı mı ondan nefret ediyorlar. Çünkü aldatılmak istemiyorlar, aldatmak istiyorlar.”