Kafkasyalılar, tıpkı bir sevgiliye yazar gibi hançerleri için aşk şiir­leri yazar, adeta sevgiliyle buluşmaya gider gibi savaşa giderlerdi. Dünyanın en güzel insanları olduğu söylenen bu esmer halk için savaşmak hayatın ta kendisiydi. Hançerleriyle yaşar ve yine han­çerleriyle ölürlerdi. Cenk etmek onlar için nefes almak gibiydi. Amentüleri
Sanat Felsefesi, Estetik, Schiller, Ressamlar
_Alçak bir takım ihtiyaçların tatmini için kullanılan yetenek, güya artistik bir şekil verir kirli bir muhtevaya. Sanatçı, zayıflık ve kötülükle insanları aldatır ve kendilerini aldatmalarını kolaylaştırır. Sahtekârdır çünkü manevî susuzluklarını temiz bir kaynaktan doyurduklarına ikna eder onları. Sanat’ın nimetinden mahrum kalınan böyle zamanlar
Reklam
_Din, yaygın bir tür ruh hastalığıdır; saplantı nevrozudur, çarpıtılmış masallardır, gerçeğin inkarı sonucu oluşan toz pembe yanılsamalar sistemidir, uydurmadır, hurafedir, putperestliktir. Bu putlar ise kendi fantezilerimizdir. Dine karşı olan şeye hakikat denir. Tanrı ise abartılmış bir baba figürüdür. _Din, ırkın karakteridir _Uygarlığı
• Uluslar düşünmezler, yalnızca hissederler. Duygularını mizaçları aracılığıyla ikinci elden alırlar, beyinlerinden değil. • İnsan makinesi. Kişisel olmayan insan makinesi. İnsanın ne olduğu, kendi yapısıyla birlikte kalıtsal özellikleri, yaşam alanı ve ilişkilerinin getirdiği etkilere de bağlıdır. Sadece dış etkenler tarafından yönlendirilir,
Monte Cristo Kontu 1.Cilt
yüreğimdeki en gizemli umutlara hitap ediyorsunuz. işte kalbinden geçenle dudaklarından dökülenler arasında fark olan biri daha. mutlu olmakta hep acele ederiz .çünkü uzun süre acı çekildiğinde mutluluğa inanamak biraz zor oluyor. ayrılıkta ölüm kadar etkilidir. bir insanı öldürmenin en emin yolu nona bir orman köşesinde pusu kurmaktan ziyade
Uhrevi ya da dünyevi, tüm kutsallıkların ortak özelliği emredici oluşları, özgür düşünceye ve tartışmaya olanak tanımamalarıdır. Yine de bu iki tür kutsallık arasında önemli bir fark olduğunu gözden kaçırmamalıyız. Dinler için kutsallık ontolojik bir özelliktir, yani kutsallık dinin “olmazsa olmaz”ıdır; kutsal akidelere dayanmayan bir din, din olmaktan çıkar. Buna karşılık dünyevi öğretilerin, kurumların ya da şahısların “kutsallık" kazanmaları, sadece konjonktürel koşulların ürünüdür ve bu koşulların ortadan kalkması ile kutsallık da ortadan kalkar. Şimdi bütün bu söylediklerimizden şu sonucu çıkarabiliriz: Aslında yüzyıllar boyunca "laiklik” ya da “sekülerizm başlıkları altında yürütülen kavgalar, düşünceyi kısıtlayan her türlü tekeli yıkarak, gerçek anlamda özgürleşme kavgaları olmuştur. Bu kavgalar, modern çağa girilirken, teoloji-felsefe kavgası olarak yaşanmıştı ve bu aşamada ilhamını doğa bilimlerinden alan felsefe, eski Yunan'da olduğu gibi tabu tanımadan her şeyin özgürce tartışıldığı entelektüel bir alan olarak ortaya çıkmıştı. Ve bu kavga, belli bir coğrafyada ve belli maddi koşullar temelinde, özgür felsefenin zaferiyle sonuçlandı. Engels, 1840'larda, konu genç Hayalciler arasında yoğun bir şekilde tartışılırken, tüm bu kavgaları özetleyecek bir şekilde "ilâhiyat, zamanla ya özgür bir felsefeye dönüşür ya da kör bir inanç haline gelir" demişti. (1) Taner Timur (1) F.Engels, Esquisse d'une Critique de l'Econimie Poltiquie, Annales Franco-Alemandes (Paris, 1844) içinde.
Sayfa 15 - Yordam kitap, 2019Kitabı okudu
Reklam
21 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.