Yıllar sonra karşılaşmışlardı, sevdikleri şehire göç ederlerken,otogarda.
İkisine de dar gelmişti iki koca şehir.Duramamışlardı aynı gökyüzü altındaki farklı iki şehirde.Aynı saatte dolunayın aynı yüzünü gördükleri halde.
Sicim sicim akan gözyaşlarına esir olduklarına inanamazken aşklarının nihayet gerçek olduğunun er yada geç farkına varmışlardı.
Valizlerde kıyafet olurdu değil mi?
Onların söz uçar yazı kalır misali bir dolu çerçevelenmiş resim vardı valizlerinde.Hasretlerini biriktirmişlerdi kalplerinde.Ne intikam vardı ne ihanet.Onları ayıran koca bir fedakarlıktı.İkisininde zorlu yaşam mücadelesi içerisinde birbirlerine yaptıkları fedakarlıklarıydı.Birbirlerinden bir mektup almamışlardı,yıllar sonra direkt yüzlerine bakmışlardı.
Mimikleri kendilerinden geçerken ikisininde duyguları sarmaşığa dönmüştü.
Ne yapacaklarını şaşırmışlarken kadın yapmıştı ilk hamleyi.
Sevdiği adama doğru "baba"diye koşan çocuğa karşı adımlarını geriye atmıştı.
Yıllar sonra ha? Diye düşündü kadın.Sevdasından evden çıkmazken reva mıydı kadına bu yapılan?
Bu bizim çocuğumuz olabilirdi diye kendini yemeye devam ederken valizini alıp geriye doğru giden adımların her birinde sevgisini azaltıyordu.
Görülmeyen sevdaya hürmet edip kimseyi sevmemişti,görülen o ki yazık olan,heba olan kendisiydi.Koşarak geldiği yolu geri döndü valizini arkasında, elbisesi uçuşurken sert rüzgarda.