Bir Müslümanın, adı ne olursa olsun, bir imparator veya hükümdar uğruna ya da bir ulus, parti ve benzer bir yapı için kendini feda etmesi düşünülemez çünkü İslam'ın en güçlü sevkitabiisiyle bir Müslüman, bunların bir çeşit tanrıtanımazlık ve putperestlik olduğunu görür. Müslüman sadece Allah adıyla ve İslâm'ın şanı için can verebilir. Bunun haricindeki tek seçenek, harp meydanından kaçmaktır.
Bu sebeple pasiflik ve durağanlık dönemleri aslında İslami alternatiflerin bulunmayışı ya da İslami çevrelerin bu yokuşlu yolda ilerlemeye hazır olmadıkları manasına gelir. Bu dönemler, İslamiyet'in İslam dünyası üzerinde alternatifi olmayan manevi bir tekel oluşunun olumsuz bir tezhürüdür.
Bu hâli takdir-i ilahi olarak kabul edip İslam dünyasının İslamiyet'in aleyhinde bir sistem ya da İslam olmaksızın ihya edilmesinin mümkün olmadığını iddia ediyoruz. İslam ve İslamiyet'in insaın dünyadaki yeri, hayatın gayesi, insanın Allah'la ve diğer insanlarla münasebetleri hususundaki temel umdeleri daima kalıcıdır ve yerleri doldurulamaz.
Cesaret, deha ve erdem pınarlarının güçlü bir şekilde yeniden çağlamasını istiyor muyuz? O hâlde bizleri bu hedefe ulaştıracak yolu açık bir şekilde ortaya koyalım: dinî düşüncenin restore edilerek Fas'tan Endonezya'ya yekpare bir İslam toplumu oluşturulması kanalıyla İslâm'ın fertlerin şahşi hayatında, ailede ve toplumda, yani her sahada tatbik edilmesi.
Bu hedef inanılması güç ve ırak görünebilir fakat imkân dairesinde yer aldığı için kelimenin tam anlamıyla gerçekçidir. Öte yandan, İslami olmayan her program da görünürde yakın ve erişilebilir izlenimi verebilir. Ancak bunlar İslam dünyası için ütopyadan ibarettir çünkü esasında imkân dairesinin dlşında yer alırlar.
İslam'ı kabul eden bir halk -tıpkı İslam'ı kabul eden bir fert gibi- bu aşamadan sonra başka bir ideal için yaşama ya da ölme salahiyetine sahip değildir.
Çocuk başkalarının yardımı olmadan nasıl hayatta kalamıyorsa, yetişkinlerde diğer insanlarla birlik kurmadan iyi yaşayamazlar...
Hobbes şöyle diyor: " Toplumsallık kendi başına bir hedef değildir, istenen onun getirdiği faydalardır".