"Göçebelerdeki bu askerî ve siyasî üstünlük neden ortadan kalktı? Niçin XVI. yüzyıldan bu yana göçebenin yerleşik üzerindeki egemenliği kayboldu? Çünkü yerleşikler göçebelere, ileri bir teknik olan topçulukla karşı koymuşlardır. İşte bu teknik üstünlük, binlerce yıllık münasebetleri alt-üst etmeye yetmiştir. Korkunç İvan'ın son Altın Ordu devletini dağıttığı ve K'ang-hi Çin İmparatorunun Kalmukları sindirdiği yaylım ateşler, dünya tarihinin bir dönüm noktasında olduğunu gösteriyordu. Romantizme kapılan I. Alexandre'ın 1807'de Napoléon'un karşısına diktiği Kalmuk tirendazları, bir 'anakronizm' olarak tarihteki yerini almıştır. Halbuki bu okçuların dünyaya hakim olmalarının üzerinden sadece üçyüz yıl geçmişti."
Sayfa 15 - İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları No. 3224, İstanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1984.Kitabı okudu
Allah'ı Noksanlıklardan Tenzih
Allah suretlenmiş bir cisim, sayılı ve sınırlı bir cevher de değildir. Allah, hiç bir cisme ne takdirde ve ne taksimde benzemez. Cevher olmadığı gibi, cevherlerin merkezi de değildir. Araz olmadığı gibi ârazların bulunacağı mahal da değildir. O, hiç bir mevcuda benzemediği gibi, hiç bir mevcud da ona benzemez. İşte âyet: "O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Size kendi cinsinizden çiftler yapmıştır. Davarlardan da çiftler... Sizi bu tarzda yaratıp üretiyor. Onun misli gibi hiçbir şey yoktur. O, Semi (işitici)dir, Basîr (Görücü)dür." (Şûra: 11) Hiçbir şey onun benzeri olamaz. O da hiç bir şeyin benzeri değildir. Onu, miktar hududlandırmaz. Kıtalar, yer ve gökler onu içine alamaz, cihetler de onu kaplayamaz. O, söylediği veçhile, Arşın üzerine istiva etmiştir. "Arşın üzerinde istiva etmekten hangi mânayı irade ediyorsa, o mana ile istiva etmiştir. Arş ile temas etmek, üzerinde istikrar bulmak, mekânlaşmak, oraya vâki olmak ve başka yere intikal etmek gibi hadiselerin ve sonradan yaradılanların vasıflarından münezzeh ve uzaktır. Zira Arş, yaratılmış olmak hasebiyle onun azametini taşıyamaz. Belki o, Arş'ı da, Arşı taşıyan melekleri de kudretinin lütfuyla taşımaktadır. Bütün bunlar onun kudret kabzasında makbul ve zelildir. O Arş'ın, göğün, tâ yerin en alt tabakasına kadar her şey'in de üstündedir. Fakat bu öyle bir keyfiyettir ki, onu yerden ve yerin en alt tabakasından uzaklaştırmaz, Arş'a ve göklere yaklaştırmaz. Yani ondan uzaklaştırıklık ne de yakınlıkta herhangi bir tesir göstermez. Belki o, derecesi Arşdan ve göklerden yüce olan bir Allah'dır.
Reklam
Musibetlere sabrın mertebeleri vardır. Sabrın en alt derecesi dayanmak yani tahammül etmektir. Bir üst mertebesi, dayanmanın da Allah'tan olduğunun idrakinde olmaktır. Bu mertebede sabrın Cenab-ı Hakk'ın lütfu olduğu bilinir. (Sabret! Sabrın da ancak Allah'ın yardımı iledir. Nahl, 127) "Allah sabrını veriyor" cümlesini duymuşuzdur. Bu mertebede dayanan, insanın kendisi değildir. Allah tarafından tahammül etmesi sağlanmaktadır. Sabrın üçüncü mertebesi ise, bela ve nimeti ayırt etmemektir. Madem her şey Allah'tan geliyor, o Rabb'imiz hepsi güzeldir. Sabrın fazilet bakımından en alt derecesi, yaşadığı güç durumdan memnun olmasa da şikâyet etmemek; bundan daha faziletlisi, içinde bulunduğu durumdan razı olmak; ondan da faziletlisi belâya şükretmektir.
"Keşke kitaplar her eve girse ve okunsa; keşke her evin alt katı okul olsa, matbaa olsa."
Sayfa 98
"İttihad-ı İslam" fikri 19. yüzyılda ortaya çıkıyor. Çıkış noktası, Avrupa emperyalizmine karşı Müslüman toplumların birliğini sağlamak ve bağımsızlık hareketlerini desteklemek. İslam ülkeleri Avrupa emperyalizmi karşısında çözülmeye ve dağılmaya başlayınca Namık Kemal ve Cemaleddin Afgânî gibi düşünürler "Sömürgeciliğe karşı Müslüman devletlerin tek başlarına mücadele etmeleri mümkün değil. Ancak birlik ve beraberlik içinde hareket edersek Avrupa emperyalizmini alt edebiliriz." düşüncesiyle, ittihad İslam yani "İslam birliği" fikrini yaymaya başlıyorlar....
Bakara Suresi
258. Allah kendisine mülk verdiği için Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni görmedin mi! İşte o zaman İbrahim "Rabbim hayat veren ve öldü­rendir" demişti.. O, Ben de hayat verir ve öldürürüm demişti. İbrahim, "Allah güneşi doğudan getirmektedir. Haydi sen de onu batıdan getir" dedi. Bunun üzerine kâfir apışıp kaldı.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.