Kitap, bir psikiyatristin toplama kampında yaşadıkları ve gözlemlediklerini anlatmasıyla başlıyor, ondan sonra ise yazar kendi ekolü olan logoterapiyi ve bununla ilgili kavramları açıklıyor.
Önsözde belirtilenin askine, ben kitapta keskin bir geçiş olduğunu hissettim bu iki bölüm arasında. Cümlelerin değişik ve devrik yapıda kurulmuş olması ya yazarın kendi tercihi ya da çevirmenin yetersizliğinden kaynaklanıyor ve okumayı zorlaştırıyor.
Logoterapinin ne olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Yazar genel olarak başımıza gelen her şeyden bir anlam ve ders çıkarmamız gerektiğini, çektiğimiz hiçbir acının boşuna olmadığını söylüyor, yeteri kadar erdemli olabilirsek tabii ki. Ben bu yaklaşımı biraz fazla optimistik ve kaderci buldum. Her acı bize bir şey katmak zorunda değildir, zorunda olmadığı gibi bizim olayları algılayış biçimimizden ayrı olarak böyle bir vaati de olamaz. Yazar, kitabın sonlarına doğru bunu kastetmediğini söylüyor ama genel olarak kitap böyle bir anlamı hissettirdi bana. Denildiği gibi mutlaka okunması gereken bir kitap olduğunu düşünmüyorum. Aldığı övgülerin aksine bir başucu kitabı değil, ancak logoterapi gibi spesifik bir konuda bilgi edinilecek ve bakış açısı sağlanabilecek bir kitap olabilir.