Seni bir yerlerden tanır gibiyim ama tam da çıkaramadım Osman. Belki önceki hayatımızda karşılaşmışızdır diye düşünüyorum (: Mektuplarla dolu bir kitap bitirdim bugün hepsi de sana ithaf edilmiş. İster inan ister inanma ama çoğunu ben yazdım. Aylin Balboa duymasın. Kendi kendimin karşısına geçmişim de uzun uzun çay eşliğinde bir sohbet tutturmuşuz sanırsın beni görsen. Nasılsın diye sormak istersen, "öyle işte. Hala biraz soğuk geliyor ama battıkça alışıyorum. Kendimi boşa aldım bayırdan aşağı koşuyorum. Düşüyorum gibi görünüyor olabilir ama bakma aslında uçuyorum. Söylediklerimin hepsini unut, sanki ben biliyorum da mı yaşıyorum Osman ?"
.
Aylin Balboa'nın kaleminden su gibi akan bir kitap. Ne ara başladım da ne ara bitirdim diye sorguluyor bazen insan kendini. Gereksiz, küçük ama eğlenceli bilgilerle donatıyor beynimi. Hayatımda bir dönüm noktası diyemem, efsanevi gibi kelimelerle de tanımlayacak değilim. Sade diliyle beni yormadan tatlı vakitler geçirmemi sağlayan bir kitaptı açıkçası. Kısa travmay yolcularımda da bana eşlik ettiği için çok mutluyum. Çizilmedik satır bırakmadım resmen (:
İnsan seçebilen bir varlıktır, öyle değil mi? Kendini öldürme seçimi dahil her şey mümkün insana.
Ne mecburiyeti? Her an seçim hakkın var.Amaaaaa, işime gelmiyor desene sen şuna! Şikâyet edip mızmızlanmak; kendine acımak yerine harekete geçip oluşacak sarsıntıları göğüslemek; almam gereken sorumluluklarla baş edebilmek; yalanla onu, bunu, şunu ama en çok da kendimi kandırarak elde edeceğim sözde faydaları bırakmak zor geliyor bana desene!
Bi dürüst olsana kendine!
Bunlar yemiyor da, ben de pek çokları gibi bu” mecburen” palavrasına yaşıyorum desene! En azından bununla yüzleşerek dürüst olsana! Mecburiyetmiş!
Çünkü cinsiyetçilik konusundaki öfkemde genellikle yalnızım. Çünkü ırksal adaletsizliği kolayca farkeden ama cinsiyetçi ayrımcılığın farkına varmayan insanlar arasında yaşıyorum.
"Neden 40’ından sonra iş de yetmiyor tatil de, çocuk da yetmiyor ilişki de, eğlence de kesmiyor aylaklık da? Mesele değişiyor çünkü. 20-40 yaş arasında merkezi meseleler; tutunmak, ait olmak, yakın ilişki kurmak. 40’ından sonra ise yaratmak ve üretmek merkezi meselen olur. Sevdiğin, yaşam tarzı haline getirebildiğin bir işin yoksa, huzursuz eden bir boşluk duygusu iter arkandan. İçinde “Bir şeyler yap! Sana özgü bir şeyler yap!” diyen ses rüzgârın olur. Doğru yelken açabilirsen yaratıcılığa, üretkenliğe ve yaşam tatminine doğru yol alırsın. Açamazsan canlılığını yitirmiş bir durağanlığa, tembel, hevessiz, acılaşmış bir tatminsizliğe sürüklenirsin."
".... daha 20li yaşların ortasına gelmeden bu kaygılar içerisindeyim.Bazen hayatı çok mu hızlı yaşıyorum diyorum.Yakın ilişkiler zamanla kurulur işim zamanla oturacak eğlence derseniz o da bir rutine binecek hayatı keşfetmek için çok aceleci olmaya gerek yok diye düşünüyorum"
""Müthiş! 6 ay oldu 40 olalı.. Bu içimdeki boşluğu kelimelere dökemiyordum.. Resmen tercümanlık yapmışsınız🙏 Dışarıdan ne istediğini bilmez bir ruh hali olarak görünebiliyor çoğu zaman.. Ama ne istediğini çok iyi bilip, mevcut şartlara uyum sağlamada olan karmaşa sanki maalesef"
"Dediginiz ayni seyleri yasadim. Uretmeden yaşamanın anlamsizligi uzerime cöktu. Sonra tekrar uni sinavina girip ... bitirdim ve simdi sergilere katilip sanat adina bir seyler yapiorum. Maddiyat konusunda rahat olmak onemli mi kesinlikle evet. Artik varoldugumu hissediyorum""
"Deniz o kadar durgun o kadar durgundu ki, karıncalar su içerdi..."
Bir Karadeniz balıkçı deyiminden almış adını kitap. Ada hikayesi, rızkın deniz olması böyle bir isimle taclanmış. Etkileyici.
Ada serisinin ikinci kitabı bu.
Hikayeye yeni katılan yeni karakterler var. Karadenizli Nişancı Veli, Girit göçmeni Musa Kazım Ağaefendi ile
Bütün hayatı boyunca sınıfsal dürtülerle kibirli şekilde insanlardan izole duygusuz soğuk şekilde yaşayan bir adam bir gün at yarışı için girdiği elit bir kalabalıkta bir kadından etkilenir, sonra evli olduğunu fark eder ve kocasına yakıştıramaz ve adama gıcıklık olsun diye oynadığı yarış fişlerinden birine el koyar çaktırmadan. Para kazanır ama
«Ama çözemediğim ve cevabını bulamadığım konular hâlâ var. Mesela savaşlarda, hastalıklarda, zor zamanlarda en çok zarar görüp en çok acı çekenlerin masum çocuklar olmasının hikmetini anlayabilmiş değilim. Yani birçok yönlerden evirip çevirdim, düşündüm, kendime göre fikirler oluşturdum ama bir türlü tatmin edici bir yanıta ulaşamadım. Kafamda adil ve bireysel sorumluluğun olduğu, kul hakkının kutsal olduğu bir evren inşa ederken çözemediğim bir durum bu. Tabii düşünmeye devam ediyorum; "Belki," diyorum, "o masum çocuğu seven anne babaların ve toplumun neler öğrenmesi gerektiğiyle ilgili alınması gereken dersler vardır." Ama sonuç itibariyle ıstırap çeken, inim inim inleyen bir çocuğun olması beni hâlâ düşündürüyor ve bu konuda bir çıkış yolu, bir yanıt bulamıyorum. Aynı hissi hayvanları işin içerisine kattığım zaman da yaşıyorum.»
Şöyle bir ikilem yaşıyorum: Seni bütünüyle kendime istiyorum; ama senin özgür olmanı, bağımsız olmanı da istiyorum - bana bağlı olmanı; ama, benden bağımsız olmanı...
Tamam kabul edebilirim bunlar küçük detaylar ve küçük detaylar gözden kacirabilirsin problem yok hoş saçlarıma fon cektirdigimi fark edip çok yakıştığını ve çok güzel olduğumu soylemen beni tabiii ki çok mutlu ederdi ama ne yapalım belki de o kadar dikkatli bakmiyorsun etrafına yada ne bileyim bana ..bu aslında o kadar kırıcı bir şey ki hayatında ve kafadan tamamen bir aliskanliktan ibaret olduğum anlamına geliyor neden mi çünkü kafanın içinde benimle ilgili bir profil var ve ben ne yaparsam yapayım gözün o sabitledigin halimden başkasını görmüyor beynin aliskanlik haline getirdigi profilimden başkasını bir türlü idrak edemiyor her neyse boşver ver bütün bunları sacimdaki yada tirnagimdaki kırık veya ellerimin bulaşık deterjanından tahriş olması inan hiç önemli değil ben kalp kirigiyla bile yaşıyorum ki yillardir ama bari seni hala seviyor olduğumu eş geçme bunu boş verme
“… içimi o ana kadar tanımadığım bir korku dalgası kaplıyor ve hemen ardından da içsel bir felç duygusu yaşıyorum. Birinin gelip beni bu korkudan kurtarması gerek. Ama tabii her zamanki gibi kimse gelmiyor. Zaten kim gelecek ki?”
Kuru bir ot
gibi yaşıyorum
gözlerden uzak
patika bir yolun
kıyısında
Tek suçum
sap olamamak
baltanın
kanlı oyunlarına
Ama yine de
umut dolu kalbim
belki bir dişi kuş
taşır beni diye
daldaki yuvasına
Sunay AKIN