Amine güntay

Öyle ki ünlü Fransız yazarı Stendhal, dünyada mevcut kötülükler ve acılardan hareketle, Tanrı’nın tek mazereti, var olmamasıdır demiştir.
Reklam
Zaten şu geçmişi boklu dünyada kim akıllı kim deli, hiç belli değil’di.

Reader Follow Recommendations

See All
Çünkü o ne Marx'i bilir ne de Lenin’i görmüştür. Annesini de görmemiştir hiç. Umudu da olmamıştır. Güzel günler göreceğine dair bir hayali de. O gözlerini kapar ve karabasanlar görür. Annesinin kendisini doğurduğu ve kendisini öldürdüğü memleketi görür. Rüyasında dilleri çatallı sevgililer, metro istasyonlarının kıvrımlı derinliklerinde
Omzumda hiç kapanmayan bir yara Topuğumda hiç kaynamayan bir kırık Saçlarımın ucu yanık yanık. Binlerce yıldır kandırıldık. Ben artık doğurmayacağım.
Reklam
Girdiği kabın şeklini alan su, geçtiği yolların rengini de çalarmış. . . . Demek ki girdiği kabın şeklini alan su, içine giren şeyin kokusunu çalarmış.
Sakın bana ismimi sormayın Sakın gözlerimin tam içine bakmayın Yanımdan geçerken bana dokunmayın. Varmayın ki burada değil, oradayım. Oraya siz gelemezsiniz. Köprüleri yıktılar, gemileri yaktılar, yollar kayboldu. Ben başkayım. Ben uçurumlar kadar tehlikeli Dereler kadar tekinsiz Rüzgârlar kadar esriğim.
"Evin dilini de anlıyormuşsunuz?" "Evet?" "Mesela pencereler... şu an bir şey diyorlar mı?" "Onu hatırlamıyorlar bile..." "Öyle mi? Neden? Yaşarken hiç dışarı bakmadığı için mi?" "Hayır, ölürken bile sırtını onlara döndüğü için."
Peki, iki insanin aynı konuyla ilgili iki iddiası birbinine tamamen zıt olduğunda Protagoras ne diyecektir? Hiçbir şey! Protagoras'a atfedilen bir diğer cümleye göre “Birbirine zıt olan iki görüş aynı ölçüde doğrudur”. Herhalde bu son ifade Protagoras'in şüpheciliğinin aşırılığını gayet iyi bir şekilde göstermektedir. Yine bir Sofist olan Gorgias'in şüpheciliğinin ne kadar aşırı boyutlara uzandığını ise ona mal edilen birbirini izleyen su üç görüşünden çıkarabiliriz: "Hiçbir şey yoktur, olsaydı bile bilemezdik; bilseydik bile başkasına iletemezdik".
Çünkü 'gerçek' asla söylenemez: Gerçek, söylenen şeyin, iddianin konusu olan şeydir ve dış dünyada, nesnel dünyada bulunur.
Reklam
"Fark etmez, sevip sevmediğimi bilmek istemiyorum. Hayatımdan hoşnutsuzluk duymamaya ve hatta ona katlanmaya alışmak istemiyorum, yoksa yine kaybolurum. Çok işim var ve hepsini yapıyorum. Öyle iyi yapıyorum ki her gün yapmam gerekenden daha fazla iş veriliyor, onları da yapıyorum. Öyle kolay yapıyorum ki haliyle daha zor ve berbat işler veriliyor, ses çıkarmadan onları da yapıyorum. Eğer yapmasaydım, yapmayıp reddetseydim durumumun iyileştirilebilir, bir şekilde yumuşatılabilir olabileceğini, hatta bir gün katlanılabilir hale geleceğini düşündüğüm anlamına gelirdi bu." "Yine de insanın hayatın kolaylaştırabileceği halde bunu yapmayı reddetmesi size özgü olmalı matmazel.'
Sonra, babam eve döndü. Bize hediyeler getirmişti: içi ince tüylerle dolu, parlak muşambadan hayvanlar. Kardesim Bernard için bir fil, kardesim Yves-Marie için bir yavru geyik, benim içinse bir at getirmişti. Bana hediyemi verirken, şaha kalkan bir at seçtiğini, çünkü benim de öyle bir eğilimim olduğunu söylemişti. Sanırım babam atlari pek sevmezdi.
Babam bizi pek severdi, özellikle de yatmış olduğumuz zamanlar. Çocukların her zaman yatmış olmasını isterdi. Bazen eve öğleden sonra geldiğinde, bizim yatmamış olmamıza şaşırırdı.
Babam da küçükken şeytana ve tahriklerine sırt dönmüştü, ama sanırım şeytan babama hiç sırtını dönmemişti.
Babamın otomatik tabancası vardı, çünkü o bir direnişçiydi. Geceleyin arkadaşlarıyla birlikte gider, otomatik tabancasını da yanında götürürdü. Biz, izciler gibi iz sürmeye gider sanırdık. Babamın otomatik tabancası salondaki divanın altında saklıydı. Babamın bir otomatik tabancası olmasını pek istemezdik, çünkü bazen kafasında tuhaf fikirler oluşurdu. Birçok kez, annemi öldüreceğini söylerdi. Biz bunu şakasına söylediğini sanırdık ama hiç de şaka yapar gibi bir hali yoktu. Büyükannem kızı için, biz de annem için korkardık. Bir günü hatırlıyorum, perşembeydi, evdeydik. Babam, büyükanneme, annemi beklemeleri için sokağa adamlarını yerleştirdiğini söyledi. Gün içerisinde, büyükanneme tabutu hazırlayıp hazırlamadığını sormak için geri geldi. Büyükannem saçmalamayı bırakmasını söyledi. Konuşulanları duyuyor ama fazla gülemiyorduk, çünkü saçmalayıp saçmalamadığından emin değildik. Annem bürodan döndü, babamsa çok geç vakitte, oldukça yorgun bir halde geldi. Hiçbir şey olmadı. Babam o gün annemi öldüreceğini unutmuş olmalıydı.
88 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.