Aygır Fatma, ilk kez 1936 yılında Son Posta gazetesinde tefrika edilmiş bir roman. Dili oldukça anlaşılır olmakla birlikte yazarın zaman zaman kullandığı sokak ağzı, argo ifadeler romana renk katmış. Osman Cemal Kaygılı, belki döneminin belli başlı yazarları kadar sükse yapmamış fakat kendisinin çok iyi bir gözlemci olduğunu yazdıklarından
1919’un sonlarına doğru, İslâm örtülü Türk milliyetçiliğinin, yeni Osmanlılık arayışını bastırdığı görülmektedir. Milliyetçilik karşıtı olanlar hariç yeni Osmanlılığı savunan yazarlar, Anadolu’da gelişen milliyetçi harekete destek vermeye başlamışlardır. Daha ileri bir aşamada ise, Türk basınının belli başlı yazarları arasında, Ermeni ve Rum azınlıklarının 1919 yılının sonlarında yapılan seçimleri boykotu, 1920 Ağustos’unda ortaya çıkan Sevr Antlaşması’nın Anadolu’yu siyasî olarak etnik temelde yapılandırması, 1921’deki Pontus ayaklanması gibi gelişmelerin de etkisiyle, memlekete sadık olmayan milletlerin tasfiyesi fikri egemen olmaya başladı. Bu fikir, millî mücadelenin kayda değer bir sonucu olacaktır. Zira, 1923’te yapılan nüfus mübadelesi antlaşması gereği Anadolu Rumlarının büyük bir çoğunluğu Yunanistan’a gitmek zorunda kalmış, Ermeniler de ya Ermenistan’a ya da başka ülkelere göç etmek zorunda kalmışlardır.
“Dikenlerin arasından çıkıp gelmiş bir yazarım ben. Yüzyıllarca karanlıkta bırakılmış köylerin birinden, Akçaköy’denim. Ailem yoksuldu. Kır bayır kırk iki dönüm toprağımız vardı. Birkaç yerde anlattım, anam babam okuma yazma bilmiyordu. Köyümüze geçten geç açılan ilkokul yalnızca üç sınıflıydı. Evimizde bir tek kitap yoktu. Cumhuriyet beni götürdü, açtığı Köy Enstitüsünde eğitti, öğretmen
yaptı; elime kalem verdi yurdun yazarları arasına kattı. Şimdi düşünüyorum, yokluktan geliyorum.”
Sayfa 17 - Evrensel Basım Yayın 1. Baskı 2000Kitabı okudu
Ş. Şirin hocamın yazarları arasında bulunduğu bu kitapta, Şakir Paşa’nın aile fertlerinin güzel sanatlar ile olan ilgisini, her ferdin(Mehmet Şakir Kabaağaçlı, Cevat Şakir Kabaağaçlı -Halikarnas Balıkçısı-, Fahrelnisa Zeid, Aliye Berger, Füreya Koral, Nejat Melih Devrim ve Şirin Devrim) biyografik olarak yaşantısı, eğitim ve sanata ilgileri anlatılmış.
Kitap benim açımdan Suyu Arayan Adam etkisi nedeniyle Anadolu’da toprak sahibi olan ve bu topraktan gelirle müreffeh yaşayan bu ailenin Anadoluya ne kattığını merak ettim öncelikle. Sanat anlamında pek çok şey ama Halikarnas Balıkçısı haricinde Anadolu toprak ve insanlarına katamadıkları şeyler aklıma geldi okurken.
Halikarnas Balıkçısı’nı ben yerel halktan birisi sanıyordum, kitap sayesinde bu bilgisizliğimi öğrendim Sanatkar ruhla doğanlar hariç, sanatçı ve aydın olabilmek için kesinlikle aileden gelen kültür mirası önemli. Böyle bir ailede sanatla uğraşmayan dahi, sanat konusunda bilgilidir.
Meraklısına öneririm…
Johann Wolfgang Von Goethe hayranı. Kendisini ilahlaştıracak kadar -belki de öyle yaptı- övüyordu bu kitapta. Genel olarak çok fazla Alman ve Fransız edebiyatını karşılaştırmakta ve -bilmiyorum çoğu kez Fransız edebiyatını yermekte idi- Alman
Hasan Hüseyin Korkmazgil e değinelim. 1950 li yıllarda Afşin’de öğretmenlik yaparken Nazım şiirlerini okumakla suçlanıp görevinden atılmış, üç yıl hüküm giymiş, belki de bu yüzden şiirlerinde sıkça Nazım’a değinmiş. Hapis yıllarında Nazım Hikmet, Aziz Nesin gibi toplumcu şairlerle içli dışlı olmuş.
1920 li yıllardan sonra
Tanpınar, Osmanlı’nın en karanlık yıllarında 1901 yılında doğmuş olup İmparatorluğun dağılmasını gözlemleyen kuşaktandır. Bu kuşak bildiğimiz üzere imparatorluğun dağılmaması ve yeniden güçlenmesi üzerine hep bir arayış içinde olmuştur. Tanpınar’da bu arayış içindedir. Yazarken arar, arayışlarını edebiyatın içinde yapar. Roman onun için bir
Batıda ise 1593'te başlayan ve on dört yıl süren uzun savaş, sınırlarda çok önemli değişiklikler yapmamak ve 1596'da Haçova'da önemli bir savaş kazanılmış olmakla birlikte Osmanlı askeri teşkilatının teknik yetersizliklerini açık olarak gözler önüne serdi. Osmanlıların karşısında artık daha organize ve güçlü müttefik ordular vardı.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Milli mücadele dönemi, Türkiye'nin bağımsızlık savaşı sürecinde ortaya çıkan edebi eserlerle doludur. Bu eserler beni derinden etkiliyor, çünkü dönemin yazarları toplumun en temel sorunlarını çok iyi anlamış ve karakterleri aracılığıyla bu sorunları dile getiriyorlar. Bu eserlerde doğru ve yanlış kavramları karakterlerin
Masallar, ilahiler, efsaneler, destanlar, türküler, ninniler, tiyatro, sinema ve edebi eserler: Halk arasında masallar çoktur. Masalların en meşhuru "Hangur" un hikayesidir. Türk mitolojisindeki tepegözü andırır. Demirciliğin dünyaya Kafkasya'dan yayıldığı hakkında ki rivayet ünlüdür. Halk arasında La Fontaine'in kendinden çok
Fyodor Dostoyevski gibi Rus yazarları okurken bir çok kez ismine şahit oldum. Zamanın ünlü Rus yazarlarından olan
Aleksandr Puşkin kimi kaynaklara göre ülkesinde yaşadığı bunalımdan kaynaklı kimisine göre de arkadaşlarını aramak adına Erzurum’a gözlemci olarak savaşa gelmiştir.
Erzurum Yolculuğu yazarın Erzurum’da yaşadığı anıları yazmıştır. Osmanlı zamanındaki savaşta olan gariban Anadolu halkını bir işgalci Rus gözünden bizlere aktarmıştır. Oldukça kısa olan bu kitabı keyifle okuduğumu belirtmek isterim…
Erzurum YolculuğuAleksandr Puşkin · Kapra Yayıncılık · 01,340 okunma
Ankara'nın ısrarı üzerine İstanbul hükümeti, İngilizlerin izniyle, seçim yapılmasını kabul eder. Ocak 1920'de Osmanlı Meclisi, İstanbul'da toplanır. Esasları Erzurum ve Sivas Kongreleri ile Ankara'da oluşturulup belirlenmiş olan Milli Ant'ı (Misak-ı Milli'yi) kabul ve ilan eder. Milli Ant'ınözü şudur:
"Bölünmez, bağımsız, hür ve çağdaş bir Türkiye!"
Bu karar, işgalcileri olağanüstü rahatsız etmiştir. İşgalci güçler, Ankara'ya halka gözdağı vermek üzere, İstanbul'da yönetime resmen el koyarlar. Birçok milliyetçiyi tutuklarlar. Anadolu'ya yardım edenlerin idam edileceklerini gazeteler ve duvar ilanlarıyla duyururlar. Meclis'i sarıp Rauf Orbay ve Kara Vasıf'ı götürürler. Bazı milletvekillerini, askerleri ve yazarları da tutuklar, hepsini yaka paça
Malta'ya sürerler.