Kısa kısa yazayım...
“Bir Zamanlar Anadolu’da” filmini seyredenler bilir. Anadolu’da gün 24 değil 36 ve hatta bazen 48 saattir.
Şehir hayatına alışık olanlar bilir, gün genelde 8-10 saattir. Bir okul müdürü tokadı gibidir. Hele yoğun çalışıyorsanız tokadın şiddeti sürekli değişir.
Bu sebeple bu kitabı okurken bazen şişmek bazen de sıkılmak
"CENGİZ DAĞCI VE BADEM DALINA ASILI BEBEKLER"
Cengiz Dağcı, Atamızın, yurdumuzun kurtuluşu için ilk adımı Samsun'a attığı yıl Kırım'ın Yalta şehrinin köyünde doğmuş. Kendisi daha okul yıllarındayken 2. Dünya Savaşı çıkmış. Bir ömrü kıtlıkla, yoksuluklukla, Rus baskısıyla, zulmüyle geçmiş. Savaşa katılmış ve Almanlara esir düşmüş.
1970’lerin karanlık yapısı olağanüstü çatışmalarla, darbe dönemini hazırlayan sağ-sol kavgalarıyla geçti, herkes kendi kavgasını veriyordu. Gençlik sağ-sol çatışmalarının içinde boğulsa da hepsi düşünen toplumun bireylerini yansıtıyordu. Her ne kadar dönemin hükümeti bunu farklı onaylasa da gençlik bir şeylerin kavgasını veriyordu. Bu çatışmacı
Sahaflardan kitap satın almayı, sahaflarda kitap aramayı ve yeni yazarlar keşfetmeyi seven biriyim. İlhami Bekir Tez ile de sahaflar sayesinde tanıştım. Dün gece okumadığım kitaplara göz atarken Panait İstrati ve İlhami Bekir Tez kitaplarını elime aldım. "Taşlıtarladaki Ev" kitabı çok az okunmuştu hatta İlhami Bekir Tez'in kendisi bu
Cengiz Dağcı, Türkiye'ye hiç gelmediği halde "Türkçe bana anamın dilidir." diyerek eserlerini Türkiye Türkçesi ile yazmıştır. Daha sonra Ziya Osman Saba kitaplarını düzenlemiştir. Gayet anlaşılır, sade ama buna rağmen etkileyici bir anlatımı var.
Ayrıca ben Cengiz Aytmatov a benzetiyorum yazımını. Belki de acıları ve konusu
Yangında öncelikli kurtarılacak rafına özenle yerleştiriyorum kitabi. Ankara ve anamin kitabinin tam ortasina. Çok güzel bir anlatımı var. Türkçe'nin en mükemmel örneklerinden biri. Anadolu köylüsünü şöyle ezmiş, böyle küçük düşürmüş demek için ya kitabi okumamak gerekiyor ya da yakup kadrinin şahsına karşi kinci bir tutumun olmasi gerekiyor Kusura bakmayın valla kitabi algilayamamişsiniz. Ahmet cemil ve yakup kadriyi birbirine geçirmişsiniz. Türk köylüsünü ezip elitistini şakşaklayan biri olduğunu düşünmek için sodom ve gomore den bihaber olmak lazim. Yakup kadri bu romanda istanbullu aydin ve elitistleri şamar oglanina çevirmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında yazilan bir kitabi 2000li yillara göre degerlendirmek ne kadar dogru? Yunanlilarin para diye verdikleri kursun kalemle yazılmış muskaların içinde yazanları gercekten birileri koynunda taşidi. O zamanda gercekten birileri Avrupa isimli bir kraliçenin varligina inandi. Evet kurtuluş savaşı yine Anadolu köylüsunun omuzlarinda yükseldi ama kitaptaki gibi karakterler de vardı. Dünyanin her yerinde de varlar.
Gerçi son zamanlarda ülkeyi yunanlilarin işgal etmedigini falan söyleyen kiytirik tarihçiler belirdi. Neyse izmirin suları şahit
Hay Allahim sabir ya...
"Beş mərtəbəli evin altıncı mərtəbəsi"və ya "Təhminə və Zaur".
İllərlə filmini izləyərdik(əlbəttə, qismən)Bir gün anamın kitabxanasından kitabı əlimə keçdi. Çox böyük maraqla, birnəfəsə oxudum. Sonunda göz yaşlarıma hakim ola bilmədim. Zaur və Təhminənin sevgi hekayəsi. Zaurun ailəsi tərəfindən ona olan təzyiqlər... Spoiler verməmək üçün ətraflı yazmayacağam. Kitabın sonluğu məni məndən aldı.
Keçək filmə. Kitabı oxuduqdan sonra filmi başdan sona yenidən izlədim. Dəfələrlə izlədiyim film kitabdan sonra məndə fərqli təəssürat yaratdı. Onu da deyim ki, baş rollarını Fəxrəddin Manafov və qardaş Türkiyənin aktrisası və Azərbaycan xalqının da sevimlisinə çevrilmiş Meral Konrat ifa edir. Bir sözlə, oxuyun, izləyin, tövsiyəmdir.
Əgər verdiyim sözə əməl etməsəm, anamın sevgisindən məhrum olacağam. Sanki anamın sevgisi heç vaxt mənim olmayıb; kitabxanadan götürdüyüm kitab kimidir, gec-tez onu kitabxanaya qaytarmalıyam.
Axşamınız xeyr dostlar. Ümid edirem ki, her şey qaydasındadır.
Sizlere bir kitabla gelmişem ki, yükünün ağırlığından üç güne ancaq bitirdim.
𝐄𝐥𝐞
Kitabı iki bölümde incelemek istiyorum:
1- Ana’nın Gözyaşları
Kitabın ilk yarısı çok hızlı bir girişle başlar. Yepyeni bir dünya ile tanışırız. İşçi mahallelerindeki yoksulluk, şiddet, zorlu koşullarda yaşam mücadelesi veren insanların hayatı. Ana, Pavel ve Andre gibi karakterler önderliğinde verilen bir mücadele içinde kendimizi bir koşuşturmacanın içinde buluruz.
2- Anam’ın Gözyaşları
Ancak yarısından sonra roman sanki bitmiş. Olay yok, okuyucunun merak edip bekleyebileceği bir şey yok. Etiyle kemiğiyle romanda yer alan karakterler sanki yarıdan sonra bal mumundan yapılmış birer heykele döndüler. Bu karakterlerin doğru dürüst icraatları yok. Yarıdan sonrasını okurken çok zorlandım, çok sıkıldım.
SONUÇ
Genelde romanların giriş kısmı sıkıcı olur, sonlara doğru heyecanlı olur. Ancak ilk kez bir romanda bunun tam tersini buldum. Ayrıca İnsan bu konuyu bir de Dostoyevski'nin kaleminden okumak isterdi. Acaba ortaya nasıl bir şahaser çıkardı.
AnaMaksim Gorki · Evrensel Basım Yayın · 201628,7bin okunma