Ekonomik büyümenin gölgesinin dokunduğu her yerde, biz, işte istihdam olunmadığımız ya da tüketimle meşgul olmadığı mız müddetçe işe yaramaz bir şey olarak kalakalırız; onaylanmış uzmanların kontrolü dışında bir ev inşa etmeye veya kırık-çıkık bir kemiği yerine oturtmaya kalkışmak anarşik bir girişim olarak görülür. Biz, elimizdeki imkanları görme gücümüzü yitirmekte; bu imkanları kullanılabilir kılan çevresel şartlar üzerindeki kontrolü kaybetmekteyiz; dışarıdan gelen meydan okumalarla ve içerden gelen kaygılarla başa çıkan kendine güven duygusunun nasıl bir şey olduğunu da unutmaktayız.
"Ha o mu? O hikâyeyi şimdi yazdım amirim. Konumuzla hiçbir alakası yok. Bu da benim hastalığım işte, edebiyat, kurgu, hayal vesaire. Uydurmadan duramıyorum ne yapayım. Beğendiniz mi? Beğenmediniz demek..”
Evet, şimdi sıra metamodernizme geldi. Her şeyden önce neden "meta" modernizm olduğunu anlayamadığımı ifade etmem gerekiyor zira pek çok şeyin başına meta getirerek yeni bir şeymiş gibi göstermek sanatın yenilikçi doğasına terstir düşüncesindeyim. 21. Yüzyıl akımlarının tekrara düştüğü eleştirisini en başta yapma sebebim ise çok basit
Modern üniversite, hem anaonim hem anarşik, bir konuya odaklanmış, planlanmamış ve kabına sığmayan buluşmalar için basit bir imkân sağlama şansını yitirmiş ve bunun yerine araştırma ve eğitimin üretildiği süreci idare etmeyi seçmiştir.
Politik liberalizm, efendilerle köleler arasındaki eşitsizliği ortadan kaldırarak insanları efendisiz ve anarşik hale getirdi. Artık efendi, Tek'in, "egoist"in başından kaldırıldı ve bir hayali varlık haline geldi: Yasa veya devlet oldu. Toplumsal liberalizm ise mal mülk eşitsizliğini, zengin-yoksul farkını ortadan kaldırdı,
"Hutbelerde hükümet goygoyculugu yapan atıp tutan sandık görevlisi gibi vaizler var. Bunlar nahoş durumlar sen önce insan olmayı anlat doğruluğu, temizliği, kul hakkını anlat değil mi?"
Platon, demokrasi "çok hoş bir siyasal düzendir, anarşik ve rengârenktir, eşit olanlara ve olmayalara aynı şekilde, ayrım yapmaksızın, bir tür eşitlik atfeder.