Toplum buhran içindeyse, bu buhran sanat eserine de gölgesini vuracaktır elbet. Ama büyük sanatçı bu buhranın içinde bile bir umut ve pırıltı bulabilir, bu çizgiyi bütün eserine hakim kılabilir. Sanatçı değerler anarşisi yaratan değil, bir değerler ahengi kuran kimsedir çünkü. Onun eseri daima huzur verici birşeyler de taşır. En umutsuz anlarda bile şairin sesinde umuttan ölümsüzlükten gelen bir ses yankır. Fuzulinin aşkı konuşması, Nedimin bir huzur şairi oluşu raslantı değildir. Çünkü dönemleri bir aşk ya da huzur çağıdır. Dostoyevkiyi bir şair sayarsak, ki bizce büyük romancılar da bir anlamda şairdir, onun eserlerini de kargaşalık ve buhranların kapladığını görürüz. Çünkü yaşadığı toplum öyleydi. Ama Dostoyevski o kargaşalıktan, buhranlı anlardan, hayret edilecek şekilde, öyle beşeri, evrensel değerler yakalayıp çıkarmıştır ki, insan ruhunun meselelerini öylesine didik didik etmiştir ki, sonunda dünya edebiyatının baş köşelerinden birini almıştır. Böylece o, hem bir yandan buhrana kapılmış olan toplumuna ayna olmuş, hem de ona bir yön göstermiş, ışık tutmuştur. Bütün romanları fırtınadan sonraki bir durgun denizdir sanki.