Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Liberallere göre meritokrasinin avantajları
İnsanları kendi yeteneklerini tanımaya cesaretlendire­rek ve sıkı çalışmayı ödüllendirerek müşevvikleri gü­vence altına alır; • Toplumun, diğer insanların menfaatlerini daha iyi yar­ gıtayabilecek olan bilge ve yetenekli insanlar tarafından yönlendirilmesini temin eder; • Liyakata/yeteneğe göre dağıtım her bir bireye kendi 'hakkını' verdiği ve fırsat eşitliği prensibine hürmet et­tiği için adildir.
Meritokrasi(liyakat)
Yetenek üzerine odaklanan meritokratik sistemler özellikle ye­ tenekli insanların kendi doğal becerilerini son haddine kadar kullanmaya cesaretlendirerek için tasarlanmışlardır. En başta sıkı çalışmayı vurgulayanlar sadece çabayı ahlaki olarak övgüye değer bulurlar çünkü yeteneği ödüllendirmek 'doğal bir çekiliş (piyango)' yaratmaktadır
Reklam
Sosyalizm rejimiyle yönetilen ülkelerde liderlik kültü vardı :
Liberaller ve sosyalistler genellikle lideriere güve­ nilmemesi gerektiği ve liderliğe, eşitliğe ve *adalete bir tehdit olarak muamele edilmesi gerektiği şeklinde uyarılarda bulunur­lar. Ancak bu sosyalist rejimlerin liderlik sistemini denkleme sokmasını engelleyememiştir ve Lenin'in ( 1870-1924) öncü parti teorisi vakıasında olduğu gibi sosyalistler siyasal liderliğe duyulan ihtiyacı ara sıra vurgulamışlardır.
Kolektivizme yöneltilen eleştiriler:
Kolek­tivizme karşı genellikle iki temel itiraz öne sürülür ve her ikisi de liberal ferdiyetçilik düşüncesinden filizlenmektedir. Birin­cisi, kolektivizm ortak bir sosyal kimlik ve ortak insani men­ faader üzerinde ısrar ederek bireyselliği ve çeşitliliği bastırdığı yönündedir. İkincisi, kolektif menfaatlerin ilerlemesinin si­yasal otorite dışında hiçbir etkili yolu olmadığını vurguladığı için, kolektivizmin tesadüfen değil zorunlu bir şekilde devlet­çilik ve özgürlük erozyonu ile ilişkili olduğu yönündedir.
Michael Bakunin (1814-76) kolektivizm terimini özgür bi­reylerin kendi kendini yöneten birliklerine işaret etmek ve kolektif anarşizm olarak kendi *anarşizm biçimini tanımla­mak için kullanmıştır.
İnsan haklarının özünde siyasal *liberalizmin fikir ve varsayımları ile alakalı olduğu sıklıkla ifade edilmektedir. Bu açıdan bakıl­ dığında insan haklarını evrensel olarak uygulanabilir şekilde resmetmek, Batılı liberal değerlerin diğerlerinin tümünden üstün olduğunu ima etmesi açısından bir tür ideolojik emper­yalizmdir.
Reklam
İnsan hakları doktrinine marksist eleştiri:
Marksistler, kendi pencerele­rinden doğal hakların ya da insan haklarının tüm insanlara eşit olmayan toplumsal kaynakları kullanmaları hakkını vermekle özel mülkiyeti koruduklarını öne sürerler.
Her insanın yaşam hakkı varsa kürtaj hakkı temel bir hak mıdır?
İnsan haklarının sadece ahlaki iddialar olduğu, ampirik haklılaştırmalardan yoksun olduğu, yaşa­ ma ve nefs-i müdafaa hakkı gibi hakların ekseriya birbiriyle çeliştiği için onları mutlak kabul etmenin güç olduğu ve bir kişinin ne zaman 'insan' olarak sayılması gerektiğinin (kürtaj meselesinde özelikle tartışmalıdır)
İnsan hakları kavramını kullanarak yapılan askeri müdahaleler
İnsan haklarının dünyadaki başlıca dinlerin tümünde mevcut olan ahlaki değerlere siyasal bir ifade kazandırdığı geleneksel ideolojik ayrışmaları aştığı söylenebilir. İnsan hakları böylece ulusla­rarası hukukun köşe taşlarından biri olarak kabul edilmekte ve bazen devlet egemenliğinden daha üstün bir değer olarak görüldüğünden insani ve hatta askeri müdahalelerin meşrulaştırıcı aracı olmaktadır (1990'larda Irak ve Sırbistan'a yapılan müdahalelerde olduğu gibi)
İnsan hakları (fiilen) inkar edilebilir veya çiğnenebilirler ancak insanların bu haklara sahip olma yetkileri (salahiyetleri) kaldırılamaz. Mutlaktırlar çünkü hakiki manada insanca bir yaşam sürebilmenin temelleri olarak belli şartlara bağlanamazlar (birbirleriyle çeliştikleri için tüm hakların, 'sıfır toplamlı bir oyun' olarak göreceli olduğu bazılarınca iddia edil­mektedir)
Reklam
Hoşgörünün sınırları
Liberaller bile hoşgörünün sınırları oldu­ğunu, özellikle, hoşgörüyü hoşgörüsöz olandan korumak ge­rektiğini kabul ederler. Örneğin bu, anti-demokratik ve anti-a­nayasacı siyasal partilerin iktidara geldiklerinde diktatörlük kurabilecekleri ve hoşgörüyü yok edecekleri gerekçesiyle kapa­tılmaianna bir zemin hazırlar. Hoşgörü hakkındaki kaygılar ara­ sına şunlar dahil edilir: ( 1) akılcılığa ve insanların 'kötü' fi kirle­re direnme kabiliyetine muhtemelen gereğinden fazla inanmak örneğin ırkçı ve faşist gibi saldırgan fikirlere sahip grupların yasal olarak faaliyette bulunmalarına ve saygınlık kazanmalarına fırsat verebilir, ( 2) paylaşılan değerlerin ve ortak bir kültürün gelişimi­ni imkansızlaştırması anlamında toplumu zayıflatabilir.
John Locke ( 1632-1704) *devletin 'insan ruhunun ıslahı' (the care of men 's soul) konusun­ da müdahale etme hakkının olmadığı argümanı temelinde özel­likle dini hoşgörüyü savunmuştur. Fakat onun temel argümanı, insanın rasyonelliğine duyulan inanca dayanmaktadır.
John Stuart Mill ( 1806-1873) hoşgörüyü, bireysel özerklik hedefini, bireyin entelektüel gelişimini ve toplumun ahlaki sağlamlığı­nı teşvik edici bir unsur olan bireysel hürriyetlerin veçhelerinden biri olarak değerlendirmektedir. Bu görüşler ahlaki, kültürel ve siyasal suretleri açısından plüralizm (çoğulculuk) ile uyumluluk arz ederler.
Müsamahakarlık sosyal bir tutum olarak insanların arzu ettikleri veya seçtikleri biçimde davranmalarına izin verir; ya ahlaki kayıtsızlığı (söz konusu olan davranışların ahlaki terim­ lerle yargılanamayacağına inanmak) ya da ahlaki göreceliği (rölativizm - ahlaki yargıların sadece dikkate alınan bireylerin perspektifinden yapılabileceği inancı) yansıtır. Hoşgörü ise iki ayrı ahlaki yargıya dayanır. İlki, tek bir davranış biçimini veya inançlar kümesini uygun görmemektir; ikincisi kişinin kendi görüşlerini diğerlerine dayatmasını maksatlı olarak red­ detmektir. Hoşgörü öyleyse değiştirilemez olana 'katlanmak' demek değildir - örneğin bırpalanmış bir kadının korktuğu için dayakçı eşiyle birlikte yaşaması erkeğin davranışına 'hoş­görü' gösterdiği anlamına gelmez. Dahası hoşgörü hiçbir mü­ dahalede bulunmamayı gerektirmez. Her ne kadar hoşgörü başkalarına müdahale etmeye veya başkalarının davranışına kısıtlama koymaya müsaade etmese de, ahlaki örnek oluştu­ rarak veya rasyonel ikna ile etkide bulunmaya müsaade eder. Bazen çeşitliliğin pasifkabulü veya 'yaşa ve yaşat' ilkesine du­yulan isteklilik olarak 'negatif hoşgörü ile herkes için zengin­leştirİcİ olan çeşitliliğin ve çoğulculuğun kutsanması olarak 'pozitif hoşgörü şeklinde bir ayrım yapılmaktadır.
Pozitif haklar eleştirisi:
Pozitif haklar refah yardımlarını ve ekonomik müdahaleleri savunan sos­yalistler tarafından kayrılmakta fakat bağımlılığı ve kendi başının çaresine bakmayı zayıflattığı gerekçesiyle bazı liberaller ve *Yeni Sağ' ın destekçileri tarafından kınanmaktadır.
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.