“Birkaç kişi oturmuş konuşuyorduk. Daha önce hiç görmediğim bir genç de katılmıştı aramıza. Arkadaşlardan biri, “Keşke” dedi, “İstiklal Marşı için açılan yarışmaya katılmış öbür şiirler de yayımlansa. Hepsini görmüş olurduk.” Yeni tanıdığım genç buna şiddetle karşı çıktı. Öfkelenmişti birden, boyun damarları kabarıp inmeye başlamıştı. Ona göre İstiklal Marşı’mız, İstiklal Marşı’mızdı; öbür şiirlerin yayımlanması sakıncalı olurdu; kendimizi inkâr etmek olurdu. Nedenini sorduk. Şöyle karşılık verdi yeni genç:
“— Ya onlardan biri daha iyiyse?..
Burda sorun İstiklal Marşı yarışması değil. Ayrıca bugün, birçok şairin, Mehmet Akif’in devreye girmesi üzerine yapıtlarını yarışmadan çektiğini de öğrenmiş bulunuyoruz. Seçme işlemi (TBMM oylaması) iki aday yapıt arasında yapılmış: Mehmet Akif’in ve Muhittin Baha’nın [Pars (?) – S.Ö.] şiirleri. Yani “İstiklal Marşı Yarışmasına Katılan Şiirler” adlı bir kitap düşünülemez.
Ama yeni gencin bağnazlığı ürpertmişti beni.”
Alınan alınıyor, satılan satılıyor, dönüş yoluna koyuluyorlar. Bir yerde mola verip konakladıkları anda Meysere bakıyor ki Efendimiz (s.a.v.) hesap kitapla meşgul...Efendimiz (s.a.v.) hesaplarla uğraşırken Meysere merakla, "Ey Muhammed! Ne yapıyorsun?" diye soruyor. Efendimiz (s.a.v.), "Ey Meysere, gel, şahit ol. Ben kervanla yola çıktığım zaman kendi kasamla kervanın kasasını ayırmıştım. Fakat nasıl olduysa kasalar karışmış. Ne yapsam da işin içinden çıkamadım. Sen de şahit ol ki ben kendi kasamı kervanın kasasına dahil ediyorum. Oradan üzerimde hak kalacağına benim neyim varsa oraya gitsin!" diyor.
Bir zamanlar bir heykeltıraş varmış. Koskoca bir granit bloğun üstüne eğilmiş, her gün bir şeyler yapıyor, bu biçimsiz taşa vurup duruyor, orasını burasını yontuyormuş. Günün birinde küçük bir oğlan gelmiş yanına. "Ne arıyorsun öyle?" diye sormuş. "Bekle hele," demiş heykeltıraş. Çocuk birkaç gün sonra yine gelmiş, bir de bakmış ki heykeltıraş granit bloktan çok güzel bir at yontmuş. Bakakalmış çocuk ata. Sonra heykeltıraşa dönüp sormuş: "Taşın içinde at olduğunu nereden biliyordun?"
"Freud hakkında bir anekdot duymuştum. Herhalde bilirsiniz: Üstat puroya çok düşkünmüş ve bir gün birisi ona bu tutkusunun nasıl yorumlanması gerektiğini sormuş. O da yanıt olarak 'Bazen bir puro sadece bir purodur' demiş."
“Bu kitapta birçok alıntılar, derkenarlar göreceksiniz. Bu alıntıların künyelerini dipnotlarda gösterdim. Yüzlerce pasaj, anekdot belli bir teknik ve üslup bütünlüğü içinde bir araya getirilmiş, telif edilmiştir.
Kitabımı bu yönüyle ‘Annemin Seccadesi’ne benzetiyorum. Küçüklüğümde anneciğim, kullanılmaz durumdaki elbiselerden, kumaş parçalarından bizlere çantalar, kıyafetler yapar, bunlardan da arta kalan parçaları birbirine ekleyerek diker ve rengarenk seccadeler yapardı. Birçok çeşit kumaş ve değişik renklerden oluşan bu seccadeler, bende hep ‘terkip ve telif’ fikri uyandırmıştır.
Bu kitap da birçok renk ve desenden oluşan ve kelimelerin tam da sözlük anlamına uyan bir ‘terkip* ve telif’tir.**
Zira terkip*; birkaç şeyi birleştirip yeni bir şey meydana getirme;
telif** de; bir araya getirilen unsurları uzlaştırma, uyumlu hâle getirme, demektir.
Eskiler bu sebepten ‘kitap yazana’, ‘yazar’ değil, ‘’müellif’*** derlerdi.”
***müellif: bir araya getiren, uyuşturan, uzlaştıran.
~ Dr. Mustafa ULUÇAY ~
Kaliforniya'daki henüz yabanıl yerli boylarının yok edilişinden mucizevi bir şekilde tek başına kurtulabilmiş bir yerli, yıllarca büyük kentlerin yakınlarında kimseye görünmeden, avlanmasını sağlayan oklarının uçlarını taşlardan yontarak yaşayabilmiştir. Zamanla av hayvanları azalmış ve günün birinde kentin bir kenar mahallesinde bu yerli, çıplak ve açlıktan ölmek üzereyken bulunmuştur. Ondan sonra da kalan günlerini Kaliforniya Üniversitesinin kapıcısı olarak sakin bir biçimde geçirmiştir.
Sayfa 61 - Yapı Kredi Yayınları – Eylül 1994Kitabı okudu
Bir de Hz. Ömer zamanından bir vaka.. Hz.
Ömer, hilafeti zamanında cemaate soruyor: "Ben
doğru yoldan saparsam n^ yaparsınız?” Cemaatten
biri cevap veriyor: "Seni kılıçlarımızla düzeltiriz."
Bunu işiten Hz. Ömer, Allah'a hamdü sena ediyor.
Kuruşçev'e ait anekdot yakıştırma da olsa,
Hz. Ömer'e ait bu mukaleme gerçektir. Bu.gerçeğin
ifade ettiği anlamsa, müslümanların her hal ve
şartta, kişilerin hatırına bakmaksızın İslam.'a ait
doğruların söylenmesi gereğidir. İslam ahlakının
kişilere telkin ettiği edep tavrı, İslam'a ait
doğruları kişilerin hatırı için veya onlardan
korkularak gizlenmesini tecviz etmemektedir.
Bu, Plutarhos'un rivayeti:
Bir gün, Pyrrhus yeryüzünü almak için düş kuruyordu: "Önce Yunanistan'a baş eğdireceğiz" diyordu.
-Ya sonra? Diye Cinéas sordu.
-Sonra Afrika'ya el atacağız.
"Freud hakkında bir anekdot duymuştum. Herhalde bilirsiniz: Üstat puroya çok düşkünmüş ve bir gün birisi ona bu tutkusunun nasıl yorumlanması gerektiğini sormuş. O da yanıt olarak, 'Bazen bir puro sadece bir purodur,' demiş."