Albertine’in kapıcısı, Touraine’e gittiğini söylediği zaman, gitmesini istediğimi sandığım bu kent, bana her yerden daha korkunç göründü, çünkü gerçekti, çünkü o ânın kesinliği ve geleceğin belirsizliği içinde kıvranarak, Albertine’in belki uzun bir süre, belki de temelli benden ayrı yaşamak istediği bir hayata başlayışını, ilk kez gözünde canlandırıyordum; bu hayatta, eskiden sık sık kafamı kurcalamış olan o bilinmezliği gerçekleştirecekti, halbuki o zamanlar bu bilinmezliğin dış kabuğunu, o anlaşılmaz, tutsak ve sevimli çehreyi elimde tutma, okşama mutluluğuna sahiptim. Aşkımın özünü oluşturan şey, bu bilinmezlikti.
Kendi yüzyılımızda, tüm gücümüzü dış dünyanın fethine yoğunlaştırdık. Tek yaptığımız ise hırslarımızı iki katına çıkarmak ve arzularımızı uyandırmak oldu. Bunun sonucunda da hiç olmadığımız kadar huzursuz, kaygılı ve mutsuzuz. Dış fetihler, içsel geliştirmelerden dikkatimizi uzaklaştırdı ve asıl uğraşımız olan irade terbiyesini bir yana bıraktık.
Sayfa 277Kitabı okudu
Reklam
Bilinç üstüne hiç çıkmayan gereksinimlerimiz…
Biri çıkıp da bize neyimiz olduğunu sorsa, çevremizi saran ortamda bize nelerin zarar verdiğini pek kestiremez, doğru düzgün bir yanıt veremeyiz. Dolayısıyla çareyi mistisizmde arar, koltuk yüzleri ile halı arasinda bir uyum yakalanamadığından, kapının uğursuz bir manyetizma alanı oluşturduğundan, karşıt enerjilerin pencerelerden akıp gittiğinden söz etmeye başlarız. Huzursuzluğumuzu mistik bir temele dayandırma arzumuz, bizi asıl rahatsız eden şeyin ne olduğunu anlatmakta zorlanmamızdan kaynaklanır. İşin gerçeği, içinde bulunduğumuz ortamın bizde yarattığı duygulardan hiçbiri aklın sınırlarını aşan, akıl yoluyla kavranamayacak duygular değildir. Buna karşın mistisizme başvururuz çünkü içimizdeki huzursuzluğun din üstyapisi içinde daha bir elle tutulur olacağını düşünürüz. Fakat bu huzursuzluğun nedeni hiç de öyle gizemli, anlaşılmaz değildir. Huzursuzluğumuzun temelinde yalnızca empati eksikliği vardır; bir de, tasarımlarını yaparken insan aklının tuhaf işleyişini hesaba katmayan, kimliğimizin labirentlerine dalmak yerine, kim olduğumuza ilişkin bütün soruları basit yanıtlarla geçiştirmeye çalışan mimarlar.
Erkekler genellikle tartıştıkları problemi sonuca bağlamak isterler; onların ihtiyacı çözümdür. Kadınlar sonuçtan çok anlaşılmak isterler. Onların çoğu zaman bütün istekleri; dinleyen bir kulak, sempatik ve titiz bir koca ve kendilerini iyi insan, iyi anne ve eş olduğunun açıkça söylenmesidir. Bir problemi sadece paylaşmak için anlatırlar; onlar ne öneri ne de çözüm peşindedirler. Eşinizin ihtiyacını saptayabildiğinizde, söylediklerini uygun bir temele oturtabilir ve daha iyi anlayabilirsiniz.
Sayfa 112Kitabı okudu
Huzursuzluğumuzu mistik bir temele dayandırma arzumuz, bizi asıl rahatsız eden şeyin ne olduğunu anlatmakta zorlanmamızdan kaynaklanır. İşin gerçeği, içinde bulunduğumuz ortamın bizde yarattığı duygulardan hiçbiri aklın sınırlarını aşan, akıl yoluyla kavranama yacak duygular değildir. Buna karşın, mistisizme başvururuz çünkü içimizdeki huzursuzluğun din üstyapısı içinde daha bir elle tutulur olacağını düşünürüz. Fakat bu huzursuzluğun nedeni hiç de öyle gizemli, anlaşılmaz değildir. Huzursuzluğumuzun temelinde yalnızca empati eksikliği vardır; bir de, tasarımlarını yaparken insan aklının tuhaf işleyişini hesaba katmayan, kimliğimizin labirentlerine dalmak yerine, kim olduğumuza ilişkin bütün soruları basit yanıtlarla geçiştirmeye çalışan mimarlar.
Albertine'in belki uzun bir süre, belki de temelli benden ayrı yaşamak istediği bir hayata başlayışını ilk kez gözümde canlandırıyordum; bu hayatta, eskiden sık sık kafamı kurcalamış olan o bilinmezliği gerçekleştirecekti, halbuki o zamanlar bu bilinmezliğin dış kabuğunu, o anlaşılmaz, tutsak ve sevimli çehreyi elimde tutma, okşama mutluluğuna sahiptim. Aşkımın özünü oluşturan şey, bu bilinmezlikti.
Reklam