"Üsıümdeki her şeyi. Anlıyor musun? Her şeyi!" Yeniden başını eğerek yere çömeldi; kendi sözleri içinde bulundukları felaketi tüm hatlarıyla aklına getirmişti ve üzerine bir ümitsizlik çöktü. "Vazifemizde başarılı olamadık Sam. Buradan çıkabilsek bile kaçamayacağız. Sadece elfler kaçabilirler. Uzağa, Orta Dünya'dan uzaklara,
-Sanırım sana aşık oluyorum ve bu ilk kez oluyor, anlıyor musun?
+Daha önce aşık olmadıysan bunun aşk olduğunu nereden biliyorsun?
-Çünkü hissediyorum.
“Hayat da böyledir, Mefharet, hayat da böyledir. Çaresizlik ve tehlike anları vardır ki, o zaman çırpınmaya ve haykırmaya gelmez. Batar insan ve boğulur. Marifet o anları geçirmektir. Sonrası gittikçe kolaylaşır. Kadere teslim olmak lâzımdır o anlarda. Menfi, miskin, âciz bir tevekkül değildir bu. Anlıyor musun? İsyanın tekniğidir Yani sabırdır. Müspet, enerjik, hedefli, iyimser bir sabır.”
Ne kazandım? Ne verdim? Ne borçluyum? Çetin sorular. Bütün o yükümlülükler arasında, insanların değil Yaratıcı'nın verdiği tek bir hak olduğunu görmem yıllar aldı. Yalnız ölme hakkına sahibim, anlıyor musun?