"Tokat, Amasya, Kayseri, Yozgat, Ankara, Konya, Afyonkarahisar ve İzmir" civarındaki Ermenilerden bir kısmı, İtilaf Devletlerinin ve Ermeni patrik vekilinin isteğine uyarak, bir kısmı da, Anadolu'da gelişmekte olan milli hareket karşısında, hayatlarının tehlikeye girdiğini kabul ederek güneye göç etmeye başladı. Halbuki Anadolu'nun düşman istilasına uğramamış olan parçalarında yaşayan Hıristiyanları hiçbir kimse, hiçbir suretle rahatsız etmemekte idi. Nitekim 21 Ekim 1919'da Erbaa'dan Dahiliye Nezaretine (İçişleri Bakanlığı) gönderilen ve Ermenilerle Rumlar tarafından imzalanmış olan bir yazıda, Hıristiyanların hayatlarının tehlikede olduğuna dair çıkarılmış olan söylenti ve dedikodulara teessüf ediliyor ve Müslümanlarla kardeşçe bir hayat sürdükleri açıklanıyordu. Fakat, gerçek bu olmasına rağmen, göç devam etti, bu yüzden İstanbul Hükümeti 26 Ekim 1919'da Anadolu içlerinden güneye yapılan göçlerin durdurulması için bir karar bile aldı.
Sayfa 196Kitabı okudu
İzmir'in işgalinden sonra Ödemiş Kaymakamı Bekir Sami (Baran) Bey, İçişleri Bakanlığına bir telgraf çekerek, "Yunanlılar İzmir'i işgal ettiler. Kâfi kudret ve imanımız vardır. Emrinizi makine başında bekliyorum" dediği vakit telgrafına, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Timolyon cevap vermiş ve "Talimatı validen alınız" demişti. Bunun üzerine Ödemiş kaymakamı İçişleri bakanına ikinci bir telgraf çekerek, "Ben Timolyon adında bir müsteşar tanımıyorum; sizin imzanızla emir bekliyorum" dedi ise de nazırdan gelen cevap da aynı mealde idi. Fakat bu cevap, vatansever kaymakamı doyurmadı; bu sebeple o, saraya başvurdu, fakat saraydan değil sadrazamdan cevap aldı. Bu cevap da rahatlatıcı değildi. Aynı kaymakam, 29 Mayıs'ta İtilaf Devletleri mümessillerine bir telgraf çekti, İzmir'i mütareke hükümlerine aykırı olarak Yunanlılara işgal ettirmelerini, acı bir dille eleştirdi, Yunanlılar İzmir'den çekilmezlerse, dökülecek kandan İtilaf Devletlerinin sorumlu olacağını açıkladı ve nihayet bundan sonra "Kalem değil silah konuşacaktır" demek suretiyle bir yandan gerçeği ifade etti; bir yandan da devletleri tehdit etmiş oldu, öte taraftan, İzmir Valiliğine gönderdiği bir telgrafta, valinin tutumunun memleket aleyhinde olduğunu belirttikten sonra vilayetle ilgisini kestiğini söylemiş ve Kuva-yı Milliye'ye katıldığını bildirmişti.
Sayfa 264Kitabı okudu
Reklam
anıtkabirin yapılacağı yerin seçilme sürecinde yaşananlara dair..
Anıtkabir inşaatı 1943'te başladı ve 10 yıl sürdü. Ankara caddelerinde gerçekleştirilen ve bir önceki bölümde ayrıntılı bir şekilde anlatılan törenin ardından Anıtkabir 10 Kasım 1953'te resmi olarak açıldı. Ancak, herhangi bir inşaatın başlayabilmesi için önce müsait bir yere ve uygun bir tasarıma ihtiyaç vardı. Anıtkabir için yer
Öldüreyim derken ölümsüzlüğe çıkardın Mehmet Kemal'i
İşte yıllardan beri Türk vatanını parçalamaya çalışan ve her çeşit hareketi, gayeleri için meşru sayan Ermeniler, Mondros Mütarekesi'ni izleyen günlerde, gadre uğramış insanlar pozunda ortaya atıldılar; kendilerini sürgüne tabi tutanların cezalanmasını istediler. Osmanlı Hükümeti ve hatta hükümdarı, bazı sebepler yüzünden, onları haklı gördü;
Sayfa 111Kitabı okudu
(…) Tek Partili yılların Türkiye'de özgür düşünce açısından hiç de iyi bir karneye sahip olmadığını söylemek mümkündür. Bu süreçte, İçişleri Bakanlığı, idari bir kararla zararlı gördüğü yayın organlarını kapatabilmektedir. 1931'de çıkarılan Matbuat Kanunu, basın özgürlüğünün içinde bulunduğu durumu gösteren bir örnektir. Kanunu hazırlayan hükümetin başvekili İsmet İnönü, basın özgürlüğünün ülkeye zarar verebileceğini savunmaktadır. Dolayısıyla bu dönemde siyasal özgürlüklerin genişletileceğine dair hiçbir emare yoktur.
Sayfa 86-87 – Liberte Yayınları, 1.Baskı, 2018Kitabı okudu
Yıllar önce İçişleri Bakanlığı'nda Fethullahçı kadrolaşma başladığı yazıldığında da "yok öyle bir şey" karşılığını veriyor, bu tür raporlar yazan müfettişleri eleştiriyorlardı. Bugün, “yanılmışız, görmemişiz" diyenler Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın kitabında dile getirdikleri için de "az bile yazmış” değerlendirmesini yapıyorlar.
Sayfa 94 - SaygıKitabı okudu
Reklam
2005 seçimlerinde, Şii listesi ve Kürt İttifakı, koalisyonu şekillendirdi. Dava lideri İbrahim Caferi başbakan ve Kürt lider Celal Talabani devlet başkanı oldu. 13 Koalisyon önemli bakanlıkları pay etti, Şiiler İçişleri, Petrol ve Maliye bakanlıklarını, Kürtler de Dışişleri Bakanlığı'nı aldılar. Sünni Arap olan Sadun Dulaymi Savunma bakanı olurken, Kürt olan Babekir Zebari Irak ordusunun genelkurmay başkanı olarak kaldı. Yine Kürt olan, Bruska Nuri Şavays bakanlığın en üst düzey sivil memuruydu. Ahmed Çelebi ve Kürt Bölgesi Parlamentosu'nun eski sözcüsü Rovş Şavays, Irak' ın başbakan yardımcıları oldular. Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi'nden Adil Abdül Mehdi, Şii devlet başkanıyardımcısı olurken, Irak'ın eski devlet başkanı Gazi el Yaver (baş- kanlık konutunu boşaltmayı reddetti) Sünni devlet başkanı yardımcısı oldu. Kaliforniya'dan gelen Sünni Arap, Haşim el Hassani Ulusal Meclis'in seçilmiş sözcüsü oldu. Kürtler için atamalarda çok fazla sembolizm vardı.
Tabii sol partiler de kuruldu. Onlar da DP ve CHP'nin karşısındaydı. Türk solunun bu zayıf ve heyecanlı döneminde partilere üye olan gençlerin hayatını İçişleri Bakanlığı kararttı. CHP ve muhalefet arasında sağ-sol kavgası Hasan Ali Yücel ve Kenan Öner arasında patladı. Maalesef glachan CHP, ünlü Milli Eğitim Bakanı'na bu davada sahip çıkmadı. CHP'li bakan solcuları korumakla suçlanıyordu; aynı sıralarda CHP'nin üyesi olan Hüseyin Cahit Yalçın da Tanin gazetesinde DP'lileri solcu ve Moskova ağzıyla konuşmakla itham ediyordu
eğer bir erkek, içişleri bakanlığı yapan eşinden gerekli desteği alamıyorsa, son çare olarak kendine dışişleri bakanlığı'ndan yeni bir müsteşar atar.
1950-1960 YILLARI ARASI. 1950'li yıllar. Tek parti iktidarından kurtulmanın sevinci yaşanırken kültür ve eğitimin başıboş bırakıldığı yıllar. Soğuk savaş yılları NATO'ya giriş ve ABD'ye tam bir teslimiyet. Türkçülerin ümitleri yine boşa çıkıyor, hayaller kırılıyor. Ekonomik kalkınma, yollar, fabrikalar... Fakat köylerden şehirlere
462 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.