Okullarda çocuklara doğru dürüst bir eğitim vermiyorlar. Hayatı anlamanın metodunu öğretmiyorlar; insanların ruhlarında gizlenmiş olan duyguları uyandırmıyorlar. Milyonlarca insanımızın beyinleri, işlenmemiş çorak topraklar gibi duruyor, hiçbir meyve vermiyor.
Uyuduk: Evet, sadece uyuduk! Eğitim ve öğretim gören insanların her biri, örneğin doktor, hâkim, subay, mühendis, avukat, memur, öğretmen., halkı için ışık saçan birer fener olmalıydı. Her bir fener de, ister dar bir sokağa, ister bir meydanlığa ya da kasabanın dışına konulmuş olsun, mutlaka bulunduğu yeri aydınlatmalıydı.
Reklam
Sizin anneleriniz, babalarınız, ve bütün bir köy halkı da işlenmemiş bir maden gibidir. Eğer siz okuyup güzel bir şekilde yetişimek ve bir gün madeninizi temizleyip işlemek istiyorsanız, akıllı, güçlü, kalbi sevgiyle dolu iyi birer insan olmalısınız."
İnsan, metafizik düzlemde, bir fıtrat sahibi olmakla birlikte kendini mutlak anlamda belirleyen sâbit, değişmez bir doğaya mâlik değildir; bu nedenle insan olarak doğulmaz ama insan olmak öğrenilir. Bu çerçevede İslâm, bir insan olma öğretisidir; öğretmen ise Rab (terbiye edici olan) Tanrı'dır ve ideal örnek de, O'nun Resûlu Hz. İnsan'dır; öğretinin kendi de dindir; nihaî amacı ise insanı, metafizik koruma ve güvenlik altına almadır.
ATSIZ'DA AHLAK AHLAKÇILIK: Atsız'ın önem verdiği konulardan biri de ahlaktır. O, ahlaklı olmayı Türkçülüğün şartlarından biri kabul eder. Atsız'ın ahlakla ilgili ilk yazısı Atsız Mecmua'nın 15 Haziran 1932 tarihli 14. sayısında çıkar: "Millî Seciye Buhranı". Yazının konusu, Türk toplumunda "müşterek ve mazbut
ATSIZ'DA DİL VE EDEBİYAT Dil: Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu olan ve bitirme tezini, Osmanlı döneminde sade Türkçe akımının öncülerinden Edirneli Nazmi'nin Dîvân-ı Türkî-i Basît'i üzerinde yapan Atsız'ın dil konusundan uzak kalmayacağı ve bu konuya sık sık temas edeceği açıktır. Onun, Türkçe konusundaki düşüncelerine
Reklam
biraz düşünmem gerekiyo bunun üzerine
"Öğretmen, öğrencilerini devletinden veya dininden daha çok sevmelidir; yoksa o ideal bir öğretmen olamaz."
"Bir gün benden kurtulmanızı isterdim."
Hölderlin'in yaşı yirmi beş olur, otuz olur ve hala yabancı masalarda sefil bir öğret­men olmak, bir sığıntı olmak, bir yanaşma gibi gönderi­len yiyeceklere, mendillere, çoraplara teşekkür etmek, hala hayal kırıklığına uğrayan o insanların yıldan yıla acıla­şan alçak sesli sitemlerini dinlemek zorundadır. Onları ıstırap içinde dinler ve çaresizlikle annesine sızlanır: "Bir gün benden kurtulmanızı isterdim." Ama düşman dün­yada kendisine açık olan bu biricik kapıyı tekrar tekrar çalmaya devam eder ve tekrar tekrar yalvarır: "Bana bi­raz sabredin." En sonunda harabeye dönmüş bir kalın­tı gibi eşikte yığılır kalır. İdeal bir hayat için verdiği mü­cadele hayatına mal olmuştur.
Sayfa 43 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.