Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem), hicretin onuncu senesinde hac için Mekke-i Mükerreme'ye gitmiş, orada 100.000'den fazla müslüman ile haccını, hacc-i ekber olarak tamamladı. Arefe günü, mart ayı içinde cuma gününe tesadüf etmişti. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem), o gün Kasvå ismindeki devesine binerek Arafat vadisinin ortasına gelmiş ve orada oldukça etkili, hikmetlerle dolu bir hutbe okumuş, ümmetine nasihatlerde ve tavsiyelerde bulunmuştu. Nihayet akşamüstü Resûl-i Ekrem Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem), henüz bulunduğu yerden ayrılmamışken bu âyet nazil oldu: الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِينًا "Bu gün, dininizi kemale erdirdim, nimetimi üzerinize tamamladım ve din olarak sizin için İslâm'ı seçtim" (Maide 5/3). Ne büyük bir ilâhî ikram! İşte bu şereften dolayıdır ki cuma günü, bütün müslümanlar için büyük bir bayramdır.
Sayfa 287
Senin yumuşaklığından, insaniyetinden, merhamet dolu yüreğinden dolayıdır başına gelenler...
Reklam
Türün devamlılığını ve olabildiğince büyük bir artışı hedeflemiş olan doğanın güttüğü amacın bir sonucudur bu. Bir erkek bir yıl içinde, kolaylıkla yüzden fazla çocuk sahibi olabilir öte yandan, kadın kaç erkekle birlikte olursa olsun bir yıl içinde (çoğul doğumları saymazsak) ancak bir tek çocuk dünyaya getirebilecektir. İşte bu nedenden dolayıdır ki, erkek daima başka kadınların peşinde koşarken kadın tam tersine kesin olarak tek bir erkeğe bağlı kalır zira tabiat, onu, içgüdüsel olarak ve farkında olmaksızın gelecekte doğacak çocuğu bakıp koruyacak olan erkeği elinde tutmak için çaba göstermeye zorlar. Bu yüzdendir ki, evlilikte sadakat erkek için yapay, kadın içinse doğal bir şeydir ve bu yüzden, zina, kadın açısından, doğuracağı sonuçlardan ötürü nesne olarak gayri tabii olmasından ötürü de öznel olarak, erkek açısından olduğundan daha affedilmez bir durumdur.
“ Keşke gölgesine razı bir fesleğen olaydım.. ”
Araziden alman öşür ve haraç başkanm mülkünün direğidir. Yalnız üretimin artması, bereketin çoğalma­sı başkanm adil davranmasına bağlıdır. Harap olması üretimin düşmesi ise Onun zülmündendir. Toprağın ve­rimsizliği yeterince işletilmemesinden ve ziraatçıların azlığından başkanm zulüm ve işkence ile halkı yokluğa doğru yöneltip, onları işlerinden alıkoymasından dolayıdır.
Rousseau'nun öğretisinin temelinde de bunlar vardır; bizim meclis uygulamalarımızın temelinde de, aşağı-yukarı aynı düşünceler bulunmaktadır. Bu yüzden bunların nedenlerini bilmek son derecede önemlidir. Kuşkusuz düşüncelerde bir yanılmadan ileri geldiklerini, bayağı bir mantık yanlışı olduklarını, bu yanlışı düzeltmek için onu dile getirmenin, kanıtlı olarak göstermenin, o düşüncelere geri dönülmesini eğitimle, uygun öğütlerle önlemenin yeterli olacağını söylemek kolaydır. Ama bireylerin yanlışları gibi toplumların yaptığı yanlışların da nesnel nedenleri vardır ve onları düzeltmek, ancak o nedenler üzerinde etkide bulunarak olanaklıdır. Renk körlerinin renkler konusunda yanılmaları, onların görme organlarının bu yanılmaya neden olacak biçimde yapılmış olmasından dolayıdır; istendiği ölçüde uyarılsınlar, her şeyi gördükleri gibi görmekte süre gideceklerdir. Bunun gibi, eğer bir halk devletin rolünü, onunla girmek durumunda olduğu ilişkilerin niteliğini böyle tasarlıyorsa, toplumsal durumda bu yanlış tasarıma yol açan bir şey var demektir. Bu organik yapı değiştirilmedikçe, hiçbir azarlama, hiçbir çağrı, o yanlışı ortadan kaldırmaya yetmez. Kuşkusuz hastaya rahatsızlığını ve bunun yol açtığı sakıncaları açıklamak yararsız değildir, ama iyileşebilmesi için onun koşullarını kendisine göstermek gerekir ki onları değiştirebilsin. Böyle değişimler ise güzel sözlerle olamaz.
Sayfa 119
Reklam
...çatışmayı gideren şey, yurtseverliğin evrenselciliğin küçük bir bölümüne dönüşme eğilimi göstermekte olmasıdır. Çatışmaya yol açan şey ise, çok büyük sıklıkla başka türlü algılanmasından dolayıdır. Gerçek yurtseverlik, sanki yalnız dışarıya yönelik toplumsal eylem biçimlerinde kendisini gösteriyor gibidir; insanlar üyesi oldukları yurtsal kümeye bağlılıklarını, sanki ancak onu başka bir kümeyle çatışmaya sokan koşullarda fark edebiliyor gibidirler.
Sayfa 96
...bireylik, ancak devlet varsa var olabilir. Denilebilir ki, temel işlevi oluşturan, devlettir. Çocuğu ataerkil bağımlılıktan, evin zorbalığından kurtaran devlettir; yurttaşı derebeycil, daha sonra da yerel kümelerden özgürleştiren, devlettir; işçiyi ve işvereni lonca eziciliğinden kurtaran odur. Etkinliğini aşırı şiddet kullanarak yapması, yalnızca yıkıcı olmakla yetindiği için bozulmuş olmasından dolayıdır. Görev ve yetkilerinin genişlemesini haklı kılan da budur. Görüldüğü gibi bu devlet anlayışı, onu yalnızca bastırıcı bir adalet uygulayıcılığıyla sınırlamamakla birlikte, bireycidir; ona, gizemsel olmadan, toplumsal yaşamın her alanında çok geniş kapsamlı bir işlev görme hakkını ve ödevini vermektedir.
Sayfa 84
Didem Madak
Ruhumu gömdüğüm yer hala belli. Güneşi özledim, sonra seni Keşke gölgesine razı bir fesleğen olaydım..
Ah bi şair olaydım.
“Şair olsaydım istediğimi söylerdim. Peki neymiş o söylemek istediğin şey? İşte sorun da orada ya. Şair olmadığım için söyleyemiyorum…”
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.