Dipsiz Kuyu
Onu hiç sevmiş miydi? Onu hala seviyor muydu? Ta­bii bu iki soruyu diğerlerinden bağımsız düşünmek olanaksızdı: Eğer Allende'yi sevmiyorsa kimi seviyor? Beni mi? Hunter'i mi? Onu telefonla arayan şu gizemli kişilerden birini mi? Ya da bazı er­keklerin yaptığı gibi farklı kişileri farklı biçimlerde mi seviyor? Ta­bii hiç kimseyi sevmemesi ve bizlerin her birini, tek olduğumuzu, diğerlerinin hepsinin yüzeysel ya da göstermelik ilişkiler sürdürdü­ğü birer gölge olduğunu söyleyerek kandırması da pek olasıydı.
HAYKIRACAĞIM
Bana bir karış toprak kalana kadar, bir tek zeytin ağacı kalana kadar, bir tek portakal ağacı, bir tek kuyu, bir ufak koru kalana kadar, anılar kalana kadar, bir küçük kitaplık, ölmüş dedemin resmi, bir duvar kalana kadar, arapça sözcükler, halk türküleri, şiirler, el yazmaları kalana kadar, Antar Al Absi masalları, bu gözler, bu kitaplar, bu eller kalana kadar. bir de bu soluk, bendeki bu soluk... Haykıracağım dünyanın suratına özgür insanlar adına savaşı. Doysun varsın utancın ekmeğiyle alçak domuzlar, güneşin düşmanları. Soluğum kesilene kadar kalacak soluğum. Ekmek olacak, silâh olacak, savaşan ellerde soluğum.
Sayfa 58
Reklam
Cehalet Türk Töresinde Yasaktı
Eşref-i mahlukat diye yere göğe sığdıramadıkları kimlerdi? Eşref-i mahlukatın yaratılmış olanların en şereflisi diye bir de tarifi vardı Canın cana kuyu kazdığı dünyada Cehalet bu yolla örgütlendi En tehlikeli örgüt türü bu örgüt olduğu halde suç değildi Cahil kalmak bir tek Türk töresinde suç sayılırdı Bunu hatırlatan bu yüzden suçlandı Serde Aziz Nesin olmakta vardı Birde adam oğlu insanlar vardı Düşünür ve yapardı Onlar kimlerdi? Atatürk yine sahne aldı Kendini eşref-i mahlukat sanan kitleyi bir telaş sardı Önder Karaçay
Son zamanlarda...
Adeta bir tufandan çıkmış gibi yıkık dökük bir haldeyim! Duyularım sanki kör bir kuyu; yüreğimin dolup taştığı tek bir an, mutlu tek bir saat yok! Hiçbir şey! Hiçbir şey yok!
Bir kuyu, bir ip, bir bakraç ve bir insan yaşamı tanımlar da, bir kuyu ve bir insan tek başlarına kalırsa, ölümle biten bir cümle çıkar bu sözcüklerden.
“Her birimize bir yolculuk bileti verilmiştir. Eğer yolculuk ilginçse (sıkıcıysa zaten tek suçlusu kendimiz oluruz), o zaman çevremize bakıp zevkini çıkarırız (ne de çabuk geçiyordur manzara yanımızdan!), çevredeki diğer yolcularla çene çalarız, sık sık kalkıp tuvalete ziyaretler yaparız, günah çıkarırırız… ama bileti kaldırıp da bakmaz, üzerinde yazılı son istasyonunun adını okumayız. Oysa açık seçik yazılıdır orada: Dipsiz Kuyu. Ama yolun sarsıntıları arasında ne kadar görmezden gelirsek gelelim, bizi bekleyen ölüm hep oradadır. Perdelerin hemen ardındadır. Daha doğrusu, çorbamızın içindededir. Bir türlü temizleyemediğimiz bir kire benzer. Eğer insan dindarsa, dipsiz kuyuya yuvarlanışını bir mantığa oturtur. Eğer insanın mizah anlayışı varsa (bu konuda iyi bir mizah anlayışı, şimdiye kadar bulunmuş dinlerin hepsinden daha yararlıdır), insan espriyle, alaycılıkla onu en aza indirebilir. Ama hayalet yine de orada durur. Gece gündüz, her gün, her yaptığımızı elindeki tebeşirle gri bir renge boyar. Yaptığımız şeylerin pek çoğunu, bilinçaltımızda, dolaylı olarak, ölüm düşüncesinden kurtulmak için yaparız. Belki de kendimizi, yaptıklarımızla çok değerli, çok vazgeçilmez kılmayı, ölümün bizi almakta tereddüt etmesini sağlamayı amaçlarız. O kılıç kafamıza düşse bile, şanslı olup hâlâ hayatta kalanların anılarında yaşayabilmeyi garanti etmek isteriz.”
Sayfa 316 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
“Her birimize bir yolculuk bileti verilmiştir. Eğer yolculuk ilginçse (sıkıcıysa zaten tek suçlusu kendimiz oluruz), o zaman çevremize bakıp zevkini çıkarırız (ne de çabuk geçiyordur manzara yanımızdan!), çevredeki diğer yolcularla çene çalarız, sık sık kalkıp tuvalete ziyaretler yaparız, günah çıkarırırız… ama bileti kaldırıp da bakmaz, üzerinde yazılı son istasyonunun adını okumayız. Oysa açık seçik yazılıdır orada: Dipsiz Kuyu.”
Sayfa 316 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
MEÇHUL ŞEHZADE: DELİ KURT 1403 yılının sonlarıdır. Üstü örtülü bir kağnı gecenin karanlığında ilerlemektedir. Genç bir atlı tedirgin bir şekilde kağnıyı yönetmektedir. Kağnıda Yıldırım Bayazıd'ın oğlu İsa Beğ'in eşi Bala Hatun vardır. Bala Hatun hamiledir. Osmanlı sipahisi Çakır Ağa onu sütanasının evine götürmektedir. Çakır Ağa, İsa
MEÇHUL ŞEHZADE: DELİ KURT Olay Örgüsü 1403 yılının sonlarıdır. Üstü örtülü bir kağnı gecenin karanlığında ilerlemektedir. Genç bir atlı tedirgin bir şekilde kağnıyı yönetmektedir. Kağnıda Yıldırım Bayazıd'ın oğlu İsa Beğ'in eşi Bala Hatun vardır. Bala Hatun hamiledir. Osmanlı sipahisi Çakır Ağa onu sütanasının evine götürmektedir.
Deli Kurt'ta Şahıs Kadrosu: Tarihî ve Kurmaca Kişilikler Deli Kurt'un asıl şahıs kadrosu kurmaca kişiliklerden oluşur. Baş kahraman, asıl adı Murad olan fakat Deli Kurt olarak tanınan meçhul şehzadedir. Deli Kurt'u yetiştiren Çakır, Deli Kurt'un âşık olduğu Gökçen Kız da romanın önemli kurmaca kişiliklerindendir. Eserdeki
649 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.