"Her şey hareket ediyor ve ses çıkarıyordu. İlk insanlar başlangıçta belki bundan korkmuşlardı ama çok geçmeden korkunun yerini huşu aldı. Bunun, bir üstün varlığın kendileriyle iletişim kurması olduğunu anlamışlardı. Ona yanıt verebilmek için, çevrelerindeki sesleri ve hareketleri taklit etmeye başladılar, dans ve müzik böyle doğdu işte."
Bir kez daha, bir ileti gerçekten ancak onu belirleyen somut ve konumu belirli bir alımlamayla sonuçlanıyor. Bir iletişim edimi, geleneksel bir olguyu harekete geçirdiğinde, nihai doğrulamalar kitap bağlamında değil, kitabı okuyan toplum bağlamında gerçekleşir."
«Ash sosyal medyada iletişim kurdukça yalnızlaştığımız inancındaydı. "Bu yüzden artık herkes birbirinden nefret ediyor," diyerek fikrini belirtmişti. "Çünkü arkadaşları olmayan arkadaşların aşırı yüklemesine maruz kalıyorlar. Dunbar sayısını duymuş muydun?"
Sonra da Oxford Üniversitesi'nden Roger Dunbar diye bir adamın, insanların en fazla yüz elli kişiyi tanıyacak şekilde programlandığını keşfettiğini ve bunun avcı-toplayıcı toplumların ortalama nüfusu olduğunu anlatmıştı.»
Robinson Cruose, İbranice bir roman!
O ana kadar İbraniceyi sadece dini metinleri okurken kullanan normal günlük hayatta Rusça iletişim kuran Eliezer için, elinde tuttuğu kitap yepyeni ufuklara açılan bir yelkenli gibiydi.
Yazmak,
bir başka boyutuyla, onun için anlaşılmak demektir, bir iletişim aracıdır, içindeki gizil gücü dünyaya akıtarak ona katılmanın bir yoludur. Madalyonun 'somut yaşam' yüzündeki Oğuz Atay, anlaşılmak, onaylanmak, dünyanın bir parçası olmak istiyor, yaşarken anlaşılamayan ve geleceğe kalan bir yazar olmak düşüncesine bütün gücüyle tepki gösteriyordur: "Ben öldükten sonra değil, yaşarken tanınmak, sevilmek, ilgi görmek istiyorum."