Lola açısından bu hapishane benzeri yerde beni ziyarete gelmek de maceradan sayılıyordu. Biz ikimiz ağlamazdık. Bizim gözyaşı alabileceğimiz bir yerimiz yoktu. — Gerçekten deli olduğunuz doğru mu, Ferdinand? diye sordu bana, bir Perşembe günü. — Öyleyim! diye itiraf ettim. — O halde, burada sizi tedavi edecekler, değil mi? — Korkunun tedavisi
Bir insana tam olarak hayal ettiğiniz kişi olmadığı için kin gütmek yerine bir insanın zamanının vermesinin en büyük fedakarlık ve sevgi göstergesi olduğunu fark etseniz ? Paylaşmanız gereken sevgiyi vermeniz için tam hayal ettiğiniz gibi olmalarının gerekmediğini fark etseniz? Ya yolculuk aslında sizden , kendi kusurlarınızı da aynı şekilde sevebilmeniz için kusurlu bir insanı sevmenizi istiyorsa ?
Reklam
Hatta kendimi şu pek keyifli ve pekiştirici kanaate bile kaptırdım: zarafeti bu kadar cesur, manevi coşkusu bu kadar çekici bedenler üretmeye yatkın olan bir ülke insana kim bilir daha nice temel keşifler sunuyordur, biyolojik anlamda, elbette.
Tek bir kişide yoğunlaşan duygulardan her zaman kaçındım. Sonsuz sevmek isteğimi her zaman tüm insanlara, her insana dağıtma çabası gösterdim. Zaman zaman da herkesten nefret ettim. Kendi dışımda.
Her insanı severek dinlerim. Kaygım vardır. Ne düşünürler, yaşama nasıl bakarlar diye. Ama hangi ülkede olursa olsun ortaçağ düşüncesinden sıyrılmış, bağımsız insana az rastlıyorum.
Azıcık bir umudum kalmıştı, o da esir düşmek. İncecik bir umuttu, ip gibi. Gecenin ortasında bir ip, çünkü koşullar pek de kibarca girizgâhlara yatkın değildi. Bu gibi durumlarda sıkılan kurşun, sıkılacak elden daha çabuk ulaşıyordu insana. Zaten, Avrupa’nın öbür ucundan özel olarak beni katletmek için gelmiş olan ve adı üstünde düşman olan o askere ne diyebilirdim ki?.. Bir saniye olsun tereddüt etse bile (bu da bana yeterdi), ne diyecektim ona?.. Sonra, kim bilir aslında neyin nesidir? Herhangi bir mağazada memur? Uzatmalı bir profesyonel? Belki de bir cenaze levazımcısı? Sivil hayatta? Bir aşçı?.. Atlar bayağı şanslı, çünkü her ne kadar onlar da, bizler gibi, savaşın ceremesini çekiyorlarsa da, hiç olmazsa onu desteklemeleri, gereğine inanır gibi yapmaları beklenmiyor onlardan. Bahtsız, ama özgür atlar! Galeyan denen o kaltak, maalesef! bize mahsus.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.