Şimdi vatanı, İstanbul bütün camileriyle, saraylarıyla mavi göğü, mavi deniziyle, saz benizli narin kadınlarıyla ince uzun boylu sinirli gençleriyle, ağır ve ümitsiz yürüyüşlü ihtiyarlarıyla gözünün önüne geliyorlar...
İslâm'ın gözü, Türkün kalbi olan bu, renk ve nur durağı memleket pek temiz, pek mamur, pek güzeldi. Onun yıkık duvarları, Avrupa'nın dargın sisler, durgun isler altında, kaba, kirli, kara, matemli malikânelerinden daha güler yüzlüdür... Onun çarpık kavuklu, yan fesli harap mezarlıkları buraların felsefe fakültelerinden, kütüphanelerinden daha manalı, daha düşündürücüdür. Oranın hamalları, fakirleri buranın lortlarından, milyonerlerinden daha asil, daha civanmerttir... Buranın düzgün, kara sokaklarından oranın beyaz, mavi kaldırımlı eğri yolları, daha nurani, daha neşelidir... Avrupa'nın bir şehir büyüklüğündeki fabrikalarından, içlerinde bir ustayla bir çırak çalışan küçük dükkânların mamulleri daha sanatlı, daha kıymetlidir...