Ama her şey yalnızlık içinde büyüdü.
Büyüdü. İnsan sevgisi zaman zaman yalnızlığımızın boyutlarını aştı, zaman zaman da insanlar yalnızlığımızı birbaşınalığımızdan daha derin, daha dayanılmaz boyutlara iteledi.
O zaman kentin denizlerini izledik.
Dalgaların köpüklerinin sonsuzluğu anımsattığı bir zaman ışığında.
Kuzey rüzgarının mavi-yeşile bürüdüğü suların yüzeyinde.
O kentte kimse mutlu olmadı, ama kimse de mutsuz değildi. Çünkü kimse inanmaz mutluluğa.
Mihraba adım atmadan önce, ayakkabılarını çıkarmalısın, yalnız ayakkabılarını değil, her şeyini de; yolculuk için giydiğin elbiseleri soyunacak, yanına aldığın yükü bırakacaksın; sonra çıplaklığını
çıkarmalısın, çıplaklığının altındaki her şeyi, çıplaklığının altında gizli her şeyi çıkarmalısın, sonra özü, özün özünü, sonra geri kalanı ve sonra artıkları ve sonra ölümsüz ateşin pırıltısını da çıkarmalısın. Yalnızca ateşin kendisi mihrap tarafından özümsenir, ateş de kendini onun tarafından özümsenmeye bırakır; ne ateş ne mihrap birbirine karşı durabilir.
Mavi yolculuk boyunca gençlerimiz antik çağlardan kalma anıtlara, dağlara dizilmiş tiyatrolara, kayalara oyulmuş gömütlere, nasıl yaptılar bunlar diye, yapıcılığa şaştılar da; her adım başı örneklerini gördükleri yıkıcılığa hiç şaşmadılar.
Dünya hepimize yetecek kadar büyük. Göğe bir bak, evrenin ruhunu kavramaya çalış. Küçük mavi bir soluk nokta olan dünyamızda neyin kavgasını veriyoruz?
bağlı kollarım serbest değillerdi her manzarayı bağrıma
basayım
her şarkıyı her ırmağı ve her kuşu
her dolunayı her ağacı ve her öteki insanı.
yaşama fırsatını eli bağlı ağzı kapalı geçtim
eli bağlı ağzı kapalı geçtik
ve dünyayı sadece
şirret duvarının dargörüşlü deliklerinden gördük
ve şimdi
işte tokmaksız bodur kapı karşıda
işte bekleyen kapıcının işaretleri!
yazmış olduğum o dar geçide
elveda ya
dönüp bakıyorum:
zaman kısaydı ve yolculuk usandırıcı
fakat biricikti eksiksiz.
canıma değsin, şükürler olsun!
Başınızın üstündeki gök kubbenin ihtişamını idrak ettiğiniz oranda evrendeki yerinizin ne kadar küçük olduğunu da anlamaya başlarsınız. Bunu kavradığınız oranda sağınızdakini, solunuzdakini itmenin, kakmanın, hor görmenin, kırıp dökmenin saçma ve anlamsız bir şey olduğunu görürsünüz. Dünya hepimize yetecek kadar büyük. Göğe bir bak, evrenin ruhunu kavramaya çalış. Küçük mavi bir soluk nokta olan dünyamızda neyin kavgasını veriyoruz? Sonsuzluk duygusuna ve şuuruna sahip olmak insana dünyada edepli bir biçimde var olmayı öğretir.