Roland Barthes daha
ellili yıllarda şöyle diyordu: “yürümek belki de en sıradan, en basit -mitolojik açıdan- eylemdir. Her düş, her ideal imaj, her toplumsal promosyon önce ayaklan ortadan kaldırır (portrede olsun, otomobilde olsun)”
sevilmeden sevilende kendimi görürüm, kendi mutsuzluğumun devinilerini bulurum onda, ama, bu kez, bu mutsuzluğun etken öznesi ben olurum; aynı zamanda hem kurban, hem cellat olduğumu duyarım...
Deliyim ben: özgün olduğumdan değil, her türlü toplumsallıktan kopmuş olduğumdan. Öteki insanlar, değişik derecelerde, hep bir şeylerin savunucusudur, bense hiçbir şeyin, kendi deliliğimin bile askeri değilim: toplumsallaştırmam...
kendi gözümde çılgın, başkasının gözünde yalnızca mantıksızım, başkasına bilgece anlatırım deliliğimi: bu deliliğin bilincinde olan, onun üzerine konuşan bir insan olarak..
Telefonda her zaman yola çıkış durumundadır, iki kez gider, sesiyle ve sessizliğiyle: kim konuşacaktır? Birlikte susarız: iki boşluğun tıkanıklığı. Telefondaki ses, "Senden ayrılacağım," der her saniye..