Arap coğrafyacı el-Ömerî Anadolu'nun batı sınırlarındaki beylikleri tasvir ederken, Osmanlıları Bizans İmparatorluğu ile sürekli savaş hâlinde ve sıklıkla da etkili olan taraf olarak diğerlerinden ayırır. İbni Batuta 1330'larda bölgedeki emirlikleri dolaştığında, Orhan'ı "Türkmen emirlerinin toprak, ordu ve zenginlik açısından en üstünü" olarak tarif etmiştir. Bununla birlikte, bu Arap seyyahın Aydınlı Umur Bey'in (hük. 1334-48), kendisini bir süreliğine en meşhur gazi lideri haline getiren ve Bizans imparatorluk yönetiminin hizip mücadelelerinde rol oynamaya sevk eden en cüretkâr ve kazançlı akınlarından önce bölgede bulunduğu hatırlanmalıdır. Orhan bu sahneye biraz daha sonra girdi fakat bir kez girdikten sonra da beyliğinin, onu tasvir eden iki Arap seyyahın bahsettikleri beyliğinin konumunun ve iç siyasî kuvvetinin arz ettiği avantajlardan tam olarak yararlanmasını bildi.
Elvan Çelebi'nin 1358/59'da yazılmış menakıbnâmesinde ken-disinden bahsedilmiş olması dolayısıyla Küçük Asya'nın batısında on dördüncü yüzyılın ilk yarısında Şeyh Ede Balı adında birinin yaşamış olduğundan artık şüphe duyulamaz. Şeyh'in Vefaî- Babaî tarikatıyla bu kaynakta bahsedilen yakın ilişkisi, ilk Osmanlıların etrafında bu tarikatın temsilcilerinin var olduğuyla ilgili olarak diğer kaynaklardan edindiğimiz bilgilerle uyumludur.
Reklam
Yine de bir başka gizem, Osman'ın ilk yıllarının ve kimliğinin etrafını sarar. Ondan bahseden ilk Bizans kaynaklarında adı bir t ile Atouman ya da Atman olarak yazılmıştır. Bazı bilim adamları, Arapça Uthman ve onun Türkçe versiyonu olan Osman'ın Yunan kaynaklarında düzenli olarak bir 0 ya da te ya da o ile yazılması dikkate alındığında, bazı bilim adamları Osmanlı Beyliği'nin kurucusunun başlangıçta Türkçe bir ad, belki At(a)man adını taşıdığı ve bu adın sonradan Osman olarak değiştiği sonucuna varmışlardır." İlginç bir şekilde, Osman'ın adının geçtiği ilk Arapça kaynaklardan biri olan el-Ömerî'nin 1330'lardaki coğrafya eserinde, ismin zikre- dildiği iki yerden birinde bu ad bir ""[tı harfi ile (fakat diğerinde doğru olarak) de yazılır. Ve bu "diğer ad"ın daha sonraki bir Türkçe kaynakta, on beşinci yüzyılda yazılan Hacı Bektaş Veli menakıbnamesinde bir yansıması vardır.
"Er Duğrul Gazi zamanında ceng ve cidal ve kıtal olmadı. Yaylaklarını yayladılar ve kışlakların dahi kışladılar""
Aşıkpaşazade, Uruç, anonim kronik yazarları ve de Ahmedi, Ertuğrul 'un yalnızca üç oğlu olduğunu yazarlar; hiçbirinin adı Dündar değildir. ( Şükrullah ve Karamani, Ertuğrul'un hiçbir erkek kardeşinden bahsetmezler.)
Faslı seyyah İbni Battuta, Aydınoğlu'nun Birgi'deki sarayında, Musevi bir doktora, Müslüman âlimlerden daha çok saygı gösteril-diğini gördüğü için duyguları incindi.
Reklam
Albert Hourani, "How Should We Write the History of Midd-le East?" IJMES 23 {1991 ): 130. Hanedan kurucusunun isminin Arapça "Uthman"dan gelen Osman olduğu kesin değildir ve bu konu 3. bölümde tartışılacaktır.
Fakat, kuvvetleriyle birlikte Osman'a katılan, din değiştiren Bitinyalı bir Hıristiyan olup Osmanlı hanedanının hizmetinde küçük bir akıncılar hanedanı kuran ve Osmanlı Devleti'nin kurucularından birisi olan Köse Mihal'in cumhuriyet devrindeki bir torunu için bu oldukça travmatik olmalıdır. Gazimihal'i soyadı olarak almaktan yeterince gurur duyan yirminci yüzyılın Türk'ü, aynı zamanda kendisini, şerefli atasının bir Türk olduğunu "kanıtlayan" bir makale yazmak zorunda hissetti. Bu hayal ürünü hikayede Mihal, sonunda doğru tarafta olan kardeşlerine katılmaya karar veren, Bizanslılar tarafından istihdam edilmiş Hıristiyanlaşmış Türklerden birisiydi.
"Fatih Mehmed, hükümdarlığı sırasında bir sultan, kağan ve kayser olarak Truva'yı ziyaret ettiğinde, Osmanlıların başarılarını, Avrupa'da bazı kimselerin desteklediği, Türklerin, kendilerinden önceki Romalılar gibi, Yunanlılara misillemede bulunan intikamcı Truvalılar oldukları şeklindeki teorinin farkındaymış gibi görünmektedir." Sultan'ın, o efsanevi mekanda durarak "Aşil, Ajax ve diğerleri" hakkında sorular sorduğu ve sonra "kafasını salladığı" ve şöyle dediği bildirilmiştir: "Burasını Makedonyalılar ve Teselyalılar ve Moralılar almışlardı. Bunların biz Asyalılara karşı defalarca yaptıkları kötü davranışların intikamını, aradan bir çok devirler ve yılların geçmesine rağmen onların ahfadından aldık."
Bununla birlikte, ses getirmeyen birkaç örnek dışında, özellikle dinsel hoşgörü ve içericilik sergileyen erken Osmanlı davranışı ile gaza tezi arasındaki algılanan çelişkiler temelinde, 1980'lerde yayınlanan bir dizi çalışma genel kanı ile ters fikirler ileri sürene kadar, özelde bu konuyla ilgili hiçbir doğrudan tartışma gerçekleşmedi ve hiçbir yeni hipotez ortaya konulamadı.
566 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.