Diplomalar almak yetmiyordu, olgun bir insan olmak için. Sergilere, oyunlara, yararlı filmlere, sirklere, operalara, balelere, konserlere de gitmeliydim. Yaşam, yalnız ekmek parası kazanmak için bir savaşıma girmek, bu savaşımı başarmak değildi.
"Okul köyde de olsa, gene okuldur. Neler, ne mühendisler yetiştirir daha!"
"Öyle..." dedi içini çekerek. "Bak hâlâ yolumuz bile yok!"
"Sizin gibi devrimci mühendislerimiz yetiştikçe yolumuzda olur, köprümüz de..."
Sırtlarında dağdan odun getirip satan elli yıl önceki kadınları unutmamıştım. Gidip geldikleri dağ yollarında katırların bile yürüyemediğini duyardım çocukluğumda. Bu yollardan saatlerce tırmanıp arkalarında getirdikleri odunları çarşıda pazarda satarlar, parasıyla gaz, tuz alırlardı. Hemen bütün babalar, kardeşler cephedeydi o yıllarda. Onlara yardım edecek beş on yaşındaki küçüklerden başka kimse yoktu. Bu yüzden onları okula göndermek istemezler, sığır güttürürler, kazma kazdırırlar, daha olmazsa ev bekletirlerdi. Köylerde okul olsa bile okuyan çıkmazdı kolay kolay...