Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ne var ki çocuk; yaygın bir anlayışla, zihinsel bakımdan gelişmemiş 'küçük bir insan' değildir. O; kendine özgü psikolojik davranışları olan, farklı bir dünya, farklı bir evrendir.
Ama her okuma ve yazma bilen kişi, kitap okuyan kişi midir? Böyle olmadığını kitap satışlarının yetersizliğinden kolayca anlamak mümkündür.
Reklam
Geri kalmışlığın sebebi, teknik eğitimdeki eksikliklere bağlandığından; teknik eğitim, toplumun büyük çoğunluğu tarafından saygı görmekte ve bunun gereği olarak öğrenciler, daha ilköğretimin başlangıcında sayısal derslere yönetmektedirler.
Okumak, içimizdeki gizli kapıları açarak bize yol gösteren ve ruhumuzu tedavi eden bir yöntem olarak da tanımlanabilir.
Konuşurken ve düşünürken kullandığımız dil edebiyat yapıtlarında aşılarak başka anlatım biçimlerine dönüşür. Çünkü sözlü anlatım ortamı ne kadar gelişkin olursa olsun, yazılı kurmaca ortamları nitelik olarak, gerçeklik kurmada sağladığı olanaklar açısından farklı bir yerde dururlar.
Edebiyat ve sosyal içerikli dersler ise sadece sınıf geçmek için bir araç olarak düşünülmektedir. Sonuç olarak, sözel derslerde yetenekli olan öğrencilerin büyük bir bölümü yanlış yönlendirmeyle fen alanında eğitim veren fakültelerde toplanmaktadırlar.
Reklam
Ülkemizde nüfusa oranla altmış beş bin kişiye bir kütüphane düşmektedir. Bunun yanında doksan beş kişiye bir kahvehane düştüğünü söylersek, “Niçin batı standardında entelektüel insan yetiştiremiyoruz?” sorusunun cevabı daha kolay anlaşılacaktır.
Kendi penceremden baktığımda şunları önermek geliyor içimden: 1. Okullarda yazılı veya sözlü hiçbir sınav yapılmasın. Evet evet, yanlış okumadın, sınav olmasın. Sınav ne geti- riyor bir düşünsene? Öğretmen hem soruyu soruyor hem de gözünü öğrencinin üzerinden bir an olsun ayırmıyor. Neden? Çünkü yetiştirdiği öğrencisine güvenmiyor, onun kopya
Dede Korkut, belki bir figür olarak hangi çağda veya yılda yaşadığı belli olmayan bir karakterdir. Yaşadığı, gezdiği, boylar okuduğu mekânlar net olarak bilinemeyebilir. Ancak şunu rahatlıkla görüyoruz ki Türk’ün, özellikle de Oğuzların hafızasında sözlü anlatım yoluyla çok güçlü bir yer etmiştir. Farklı bölgelerde farklı nüshâlarla, anlatılarla, şarkılarla kendini göstermiş ve nihâyetinde Türkçenin yazılı kültürüne de girmiştir. Kilometrelerce uzaklıkta olan insanların zihninde var oluşu, Türk dilinin ve kültürünün ne denli güçlü köklere dayandığının en güzel kanıtıdır. O kök, bugün farklı dallara ayrılmış, daha da zenginleşmiş, bir şekilde ortaklığını korumuş ve geleceğe de aynı güzellikte uzanmaya devam edecektir.
Sayfa 112Kitabı okudu
Milli Eğitim Bakanı'na İthafen
" 1.Okullarda yazılı veya sözlü hiçbir sınav yapılmasın.Evet, evet yanlış okumadın, sınav olmasın.Sınav ne getiriyor bir düşünsene? Öğretmen hem soruyu soruyor hem de gözünü öğrencinin üzerinden bir an olsun ayırmıyor.Neden? Çünkü yetiştirdiği öğrencisine güvenmiyor, onun kopya çekeceğini düşünüyor.Bu durum öğrenciye 'Sen güvenilmezsin, her an hırsızlık yapabilir, sana ait olmayan bir şeyi çalabilirsin.' mesajını veriyor... 2.Okullarda yoklama yapılmasın.Ben yoklamayı kendine, birikimine ve ders anlatım biçimine güveni olmayan bir öğretmen çıkarmıştır diye düşünüyorum... (...) 3.Öğretmenler seçmeli olmalı.Okullarda ilk hafta öğretmen defilesi yapılmalı; öğretmenler bir hafta örnek dersler anlatmalı.Öğrenci hangi öğretmenden ders alacağını kendi seçmeli. (...) 4.Dersler de seçmeli olmalı, zorunlu değil.Örneğin lisede geçen dört yıl boyunca günümüz koşullarına hitap eden 100 çeşit ders seçilmeli ve öğrenci bu yüz dersten ihtiyaç hissettiği 40' ını dört senede görmeli."
76 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.