Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
bu kısır döngü hep böyle devam edip duruyor.
"umut" dediğimiz şey başlı başına bir lanet ve paradoks bence. yani düşünsenize bi: umut etmezseniz uğruna yaşayacak bir şeyiniz, tutunacak bir dalınız kalmıyor; umut ederseniz de hayal kırıklıkları, pişmanlıklar... uğruna feda ettiklerinizin boşa gitmesi işten bile olmuyor. ardından şunu düşünüyorsunuz: "olsun, en azından umut etmiştim, boşa çıkması çok önemli değil"...
Benzer şeyleri çeker insan üzerine hep... Sonra paradoks içinde debelenip durur. Dururken asla düşünmez nereye gidiyorum ben, neyim ben ve kimim ben? Aslında ne istiyorum?.... İstediğimizi sandığımız şeyler kocaman bir yalan çıkınca da dünyayı, evreni ve kendimizi suçlar dururuz. Suçlu kimdir? Karşımıza çıkacaklardan kimdir mesul olan? Bazı şeyleri görebildiğimiz yer rüyalar artık veya hayaller... Hayaller ki gerçeklerden daha güzel...
Reklam
“Tuhaf paradoks şu ki, ancak kendimi tam da olduğum gibi kabul edebildiğim zaman değişebilirim.”
İlginç bir paradoks… Ancak , kendimi olduğum gibi kabul ettiğimde değişebilirim. Carl Rogers
"Haklı olan kişi en güçlü olandır. Bu durumda bir paradoks söz konusu, en korkak olanlar aynı zamanda en cesurlar, çünkü fikirlerini herkese empoze edebiliyorlar."
Evrensel Problem
Hız ve görsel üzerine kurulu bir çağdayız. Herkes birini bekliyor ama birbirini bekleyen kimse yok artık. Kimse aşk acısı da çekmiyor. Kimsenin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya mevzusuna geliyor konu. Derinlik kalmadı yüzeyde boğuluyoruz gibi geliyor bana çünkü çok seçenek var algısına sahibiz. Halbuki hepimiz bence benzer insanlarla aynı döngüde aynı paradoks yaşıyoruz. Kayboluyoruz gibime geliyor. Bilmiyorum mesela artık biri yakışıklı ya da güzel değilse onu tanımaya değer bile görmüyoruz. Ya evet, hepimizin sonsuz sayıda gidebileceği bir yeri var ama nerede kalacağız? Nerede kalacağız asıl problem? Esas problem bu değil mi? Bence hepimiz sanki bir şey arıyoruz ama belkide bizi zaten çoktan bulmuş olan bir şeyi arıyoruz. Kuyucaklı Yusufta şey yazıyordu: iki insanın karşılaşması kadere bağlıdır ama yan yana kalmalarını onların gayreti sağlar. Şuan filtrelerin personaların çarpıştığı bir dönemden geçiyoruz. Kimse doğallığı ile sadeliği ile parlamıyor artık.
Aytuğ Akdoğan
Aytuğ Akdoğan
Reklam
Sevgi
Aragon derki; 'Ve insan kırar; göğsüne bastırırken sevdiği şeyi. '' Sevgi; özgürdür, sınırlarla korunacak bir şey değildir/olmamıştır. Öyle narindir ki, dozunu bilmediğinizde ifrada varan bir hal alır ve sevgi orada buharlaşır. Kime ait olduğunu bilmediğim o güzel sözde de dediği gibi; 'Birine sahip olmak istiyorsan, ona kelepçe yerine kanat takacaksın. Uçabildiği halde hâlâ yanına konuyorsa, o senindir.' Özgürlükten kastım tam olarak budur. Buna ek olarak, çoğu sevgi sonsuz değildir. Kişi en çok kendinden bilir; sonsuza kadar sevemez fakat tam da insana özgü bir paradoks ile sonsuza kadar sevilmeyi ister. Ve yeniden sevgi; sınırlandıkça buharlaşan, dozu aştıkça şeklini&amacını kaybedendir. Bitebilir, sahipliğe karşıdır. Süresi bilinmeyen, seninle ne kadar yürüyeceğini bilmediğini arzulamaktır. İşin güzelliği de orada yatar.😊 Biteceği bilindiği halde, gördüğü sonsuz muamelesine bir kenardan güler durur sevgi.😁 Sevilene istediğinde gidebileceğine dair özgürlük alanı tanımakla, amorf olan sevginin dönüşeceği en güzel morf halidir/bizi mutlu edecek olan. Yormadan, yorulmadan, ılık, sakin...
Artık ne zaman oley desem gece 12 olmadan illaki basima iyi seyden daha beteri geliyor acaba bu bir paradoks mu?
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.