Biz, ulusal-üstüden ulusal bir kimliğe geçiş sürecindeki kırılmayı en somut Ziya Gökalp’te görüyoruz. Türk tarihinde Namık Kemal ve Gökalp organik entelektüeller, daima kozmopolitan idealin bilincinde olmuşlardır. Ziya Gökalp’in ünlü “Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan/ Vatan büyük ve müebbed bir ülkedir Turan” şiiri, aslında kızıl elma denen, Türk-İslâmî kozmopolis idealinin ifadesinden başka bir şey değil. Ancak ulus-devletleri döneminde bu idealin uygulanabilirlikten uzaklığından dolayı Gökalp, zorunlu olarak hedef küçülterek Türkiye’nin bekasına vurgu yaptı. Çünkü ulusal-üstü devletlerden ulusal devletler çağına geçiş kaçınılmaz, küresel bir trend; bunu geri çevirmek kimsenin elinde değil. Bu yüzden Türkiye’de hilafet, “Meclis’in manevî şahsında mündemiç” sayılarak askıya alınıyor. Ondan sonra İslâm hilafeti yerine, Reşîd Rıza ve onun öğrencisi Hasan el-Benna ve Mevdudî’den etkilenen Seyyid Kutub aracılığıyla İslâm devleti ve İslâm medeniyeti kavramları ortaya çıkıyor..."
(Kalem Dergisi- Bedri Gencer'le söyleşi)