“ŞEHİRLERİN SULTANI SEYYAHLARIN AYNASINDA İSTANBUL” M.NİHAT MALKOÇ İstanbul, dünyanın en çok konuştuğu ve gıptayla seyrettiği bir dünya kentidir. Bu şehir filmlere, şarkılara, türkülere, romanlara, hikâyelere ve masallara konu olmuştur. Bugüne kadar İstanbul için neler söylenmedi, neler yazılmadı ki… Bundan sonra gelen nesiller de
Şüphesiz inkar edip kafir olarak ölenler var ya, dünya dolusu altını fidye verseler bile bu, hiçbirisinden asla kabul edilmeyecektir. Onlar için elem dolu bir azap vardır. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur. ﴾ Ali İmran 91﴿ Tefsir İnkâr edip kâfir olarak ölenlerin, fidye olarak (kendilerini kurtarmak için) dünya dolusu altın verecek olsalar dahi böyle bir talebin kabul edilmeyeceği bildirilmektedir. Âhirette dünya malı kalmamış olacağını, ayrıca altına ve harcanmasına da ihtiyaç duyulmayacağını dikkate alan müfessirler âyeti daha çok şu iki yaklaşımdan birine göre açıklamışlardır: a) Bu kimseler dünyada iken çok büyük hayırlar yapmış olsalar ve onların sevabını karşılık göstererek kendilerini kurtarmak isteseler bile bunun yararı olmayacaktır, çünkü inkâr üzere ölmeleri onların sevaplarını iptal etmiştir. b) Bu bir temsildir, burada kurtuluş için verebilecekleri ve bil-fiil sahip oldukları bir karşılıktan söz edilmemekte, böyle bir imkânları olsaydı dahi şeklinde bir var sayıma göre âkıbetlerinin ne kadar kötü olacağı ve hiçbir kurtuluş çaresi bulamayacakları anlatılmaktadır (İbn Atıyye, I, 470-471; Râzî, VIII, 131-133; Âlûsî, III 351-356; Reşîd Rızâ, III, 370). Bu anlayıştan hareketle âyete şöyle mâna verilebilir: “… yeryüzünün bütün altınları bile onların fidyelerini karşılayamaz” (Muhammed Esed, I, 107).
Reklam
"NAMIK KEMAL ve ZİYA GÖKALP..."
Biz, ulusal-üstüden ulusal bir kimliğe geçiş sürecindeki kırılmayı en somut Ziya Gökalp’te görüyoruz. Türk tarihinde Namık Kemal ve Gökalp organik entelektüeller, daima kozmopolitan idealin bilincinde olmuşlardır. Ziya Gökalp’in ünlü “Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan/ Vatan büyük ve müebbed bir ülkedir Turan” şiiri, aslında kızıl elma denen, Türk-İslâmî kozmopolis idealinin ifadesinden başka bir şey değil. Ancak ulus-devletleri döneminde bu idealin uygulanabilirlikten uzaklığından dolayı Gökalp, zorunlu olarak hedef küçülterek Türkiye’nin bekasına vurgu yaptı. Çünkü ulusal-üstü devletlerden ulusal devletler çağına geçiş kaçınılmaz, küresel bir trend; bunu geri çevirmek kimsenin elinde değil. Bu yüzden Türkiye’de hilafet, “Meclis’in manevî şahsında mündemiç” sayılarak askıya alınıyor. Ondan sonra İslâm hilafeti yerine, Reşîd Rıza ve onun öğrencisi Hasan el-Benna ve Mevdudî’den etkilenen Seyyid Kutub aracılığıyla İslâm devleti ve İslâm medeniyeti kavramları ortaya çıkıyor..." (Kalem Dergisi- Bedri Gencer'le söyleşi)
Bu konular ile ilgilenenler için güzel bir yazi
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil Reşid Rıza'nın gerçek yüzü! Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil Hayrettin Karaman Bey, “Gerçek İslam’da Birlik” isimli eserinde bu birliğin hangi ekolce tasarlanabileceğini göstermek üzere bu milletin evlatlarına Reşid Rıza, Efgani ve Abduh’u örnek şahsiyetler olarak sunmuştu. Biz de bu zatların, hem İslam’ı anlayışlarının
63 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.