Üsluben yoğun Hasan Ali Toptaş etkisi hissedilse de yazarın kendisiyle dalga geçen ironik dili de bir taraftan Oğuz Atay'a göz kırpıyor. Metinlerarasılık oldukça gözüme çarpan ögelerden oldu. Beni alıp götürdü, doğrudur. "Yazar olmak, kelimeler, yaratmak, yazmak, anlatmak ve utanç duymak" işlenen ögelerden. Fakat milyon kez işlenen bu ögeleri başka türlü görmek istiyor insan. Çünkü bu, Türkçe roman için 70'lerden sonra bir başarıydı, yenilikti, evet ancak şu an değil...
Rüya ve gerçeğin ya da hayal ve gerçeğin veya şöyle diyelim bu üçünün birbirinin içine geçtiği anlatılarsa Ingeborg Bachmann gibi yazarlarda ya da bunu ilk deneyen yazarlarda iyi duruyor da diğerlerinde?..