Dr. Sevda Sarıkaya tarafından, alzheimer hastalığına, hastaların ve yakınlarının yaşadığı zorluklara dikkat çekmek adına kaleme alınmış. Kendisi 18 yıl Türkiye’de sadece Alzheimer üzerine çalışmış olan tek nöroloji doktoru. Sosyal sorumluluk projeleri düzenlemiş hatta bir de alzheimer okulu projesine imza atmış yani bütün çalışmalarını demas ve alzheimer üzerine yoğunlaştırmış. Bu işin üstadı olmasına karşı romanı tıbbi terimlere boğmadan trajikomik, sade, akıcı ve anlaşılır şekilde yazmış.
Sevgi alzheimer hastası olan annesi Nebiş ile birlikte yaşamaktadır. Üç kardeşi daha olmasına karşı annesinin bütün sorumluluğu onun üstündedir. Nebişi'in anıları geriye doğru silinmeye başlamıştır. Artık Sevgi anne, Nebiş işi çocuktur. Çünkü artık roller yer değiştirmiş evlatlar ebeveyn olmuştur. Hepimizin üç aşağı beş yukarı bu hastalık hakkında bilgimiz vardır. Ama kitabı okurken o kadar farklı yönlerini öğrendim ki içim burkularak, yer yer tebessümle okudum. Mesela Nebiş'in ayna da kendini gördüğü bölümü okurken bir taraftan tebessüm ederken diğer taraftan kalbimin acıdığını hissettim. Bunun yanında hasta yakınlarının psikolojisi de ayrı başlık. Çok fedakarlık ve çok sabır gerektiren zor bir süreç. Kitabın son sayfalarında başka hasta yakınlarının yaşadıkları kısa kısa verilmiş olması da alzhemimer hastalığını daha anlaşılır kılmış. Alzheimer hastalığı hakkın da farkındalık oluşturmak için yazılan kitabı okurken çok etkilendim. Hem Nebiş, hem de Sevgi'nin yerine kendimi koymaya , telepati yapmaya çalıştım ve sadece düşünmek bile çok zordu. İlerde alzheimer olmamak için bol bol dua ettim.