"Yanında olanla aklında olan farklı olduğunda mutlu olamıyor insan ."( syf 269)
Kelebeğin Kaderi ile Nehir, Tuğba, Seda, Fiko ve Onur'un hayatlarındaki yolculuğum her ne kadar bitmesini istemesem de, bitti. Şimdi sıra kendi hayatımdaki yolculuğumda..
Öncelikle bu kitap sadece bir roman değil, bu kitap size 'her gün bunu beş kere yapın, şunu on kere söyleyin, her şey çok güzel olacak' diyen kişisel gelişim(!) kitaplarından da değil. Bu kitap bir farkındalık kitabı. Ve bir süredir kitaplıkta okunmayı beklerken öyle doğru bir zamanda elime aldım ki, okurken 'ihtiyacım olan tam da buymuş' dedim. 'Yoksa siz başınıza gelen her şeyin tesadüf olduğunu mu zannediyorsunuz?' yazıyor ya kitabın kapağında; hayır, yaşadığımız her şey ne tesadüf, ne de tamamen kaderin oyunu.. Yaşadıklarımız duygularımızın, düşüncelerimizin, hareketlerimizin hayatımıza yansıması. İçimize tutulan bir ayna misali hayat, ne varsa onu gösteriyor bize aslında.. Ve tesadüf dediklerimiz ise, kitapta da yazdığı gibi 'Tanrı'nın bize kendi gösterme şekli'.. Nasıl ihtiyacım varsa bu satırlara, ve nasıl istediysem artık kafamdaki sorulara yanıt olacak bir şeyler bulmayı, Tanrı bir tesadüf eseri(!) beni bu satırlarla buluşturdu. Ve ben de okudukça farkettim, farkettikçe rahatladım.
Kitapta hem karakterleri, hem kurguyu, hem yazarın dilini, hem de olayların içinde verilen mesajları çok sevdim. Hem merakla, hem de huzurla okudum. Okurken cümlelerin bol bol altını çizdim, hatta bazılarını kulağıma küpe yaptım.