Hazret-i Peygamber (s.a.v.)'den nakledildi ki: الحَدِيث فِي الْمَسْجِدِ يَأْكُلُ الْحَسَنَاتِ كَمَا تَأْكُلُ الْبَهَائِمُ الحبيش "Hayvanların kuru otu yediği gibi camilerde (dünya kelâmı) konu mak da sevapları mahveder."
255 syf.
·
Not rated
Hşbize Allahın 1lütfu olarak verilmiştir, Allahı tanımak için geldiysen, bunu ona gösterirsen, kalbine hikmet ilham edecektir 102 Muhammediliğin batini tarafını anlamak istiyorsan, tarikata girmen, derviş olman gerekir çünkü gerçek manada öğrenmek sadece kişisel tecrübeyle mümkündür 49 1çok Avrupalı entelektüel, bilgin islam hakkında araştırma
Dervişler Arasında İki Hafta
Dervişler Arasında İki HaftaCarl Vett · Kaknüs Yayınları · 201740 okunma
Reklam
Gazali Felsefeyi İslamın içine çekmiş, Kelamı boşa çıkarmıştır
Savaş felsefe, epistemoloji, metafizik, ahlak felsefesi, fizik ve ilahiyat gibi çok farklı alanlarda ve­riliyordu. Günümüzdeki Kazakistan sınırları içinde doğan ve Batı'da Alfarabius olarak bilinen İslam aleminin en büyük filozofu Farabi 'nin metinlerinde bu savaş zirve noktasına ulaşmıştı. Akılcıların iddialarını çürütmeye gayret ederek bu savaşa üç asır sonra son verecek olan bir başka dahi de yine bir Orta Asyalı olan Gazali idi.
Sayfa 250 - Kronik KitapKitabı okuyor
Kelamın yapmaya çalıştığı şeyin esas itibariyle bir "apoloji" (savunu) olduğu açıktır; ancak önemli olan, bu "apoloji"yi yapmak için izlediği yöntemdir. Étienne Gilson'un ortaçağ Hıristiyan felsefesini, yani imanın hizmetine koşulan, teolojinin hizmetçisi olan felsefeyi savunmak üzere üzerinde ısrarla durduğu, bu, yani onun yöntemiyle ilintili özellik, kelam için de aynı ölçüde geçerlidir. Kelam, İslam teolojisidir ve bu özelliğiyle İslamın inanç öğelerini akıl planında, aklın talepleri içinde, akla dayanan nedenlerle savunmak isteyen bir hareket olmuştur. Nasıl iyi bir hizmetçi, efendisinin her istediğini yerine getiren bir insan olmaktan çok, hizmetçilik sanatının kurallarını yerine getiren bir insansa, ortaçağda dinin hizmetine koşulmuş olan akıl da dini savunma amacı içinde aslında kendi kendini savunmuş, koşulduğu veya kendisini koştuğu amaç ve işlev ne olursa olsun, kendi talep ve mantığı içinde kendi kurallarına göre işlemiştir. İşte kelamı, bu en önemli niteliğinde, yani kendisini akla dayanan nedenlerle haklı çıkarmak isteyen spekülatif bir hareket olması özelliğinde, felsefi bir hareket olarak kabul etmemek için ciddi bir neden yoktur.
Kısaca kelamı en genel olarak İslam dininin inançla ilgili öğelerini rakip teoloji ve öğretilere karşı savunmayı (apoloji) kendine amaç edinen spekülatif (teorik) karakterli bir düşünce hareketi olarak tanımlayabiliriz.
DİN-YOBAZLIK: Atsız ilk olarak 1932 yılında, "Aynı tarihî yanlışlığa düşüyoruz” başlıklı yazıda din konusuna temas eder. Konuya bir tespit ve bir soruyla girer: "Bugün din hayatta birinci safta bir rol oynamıyor. Devlet dini bit kenara atmıştır. Fakat din, halk yığınları üzerindeki büyük nüfuzunu yapmakta devam ediyor. Ve Bolşevik Rusya
Reklam
SAADETİN TEK YOLU Kalbinde yalnızca Rabb’i olmayan, O’nunla buluştuğu mihrâblarda, tâatin lezzetini nasıl bulur? Kalbinde yalnızca Rabb’i olmayan, ubûdiyyetin(kulluğun) lezzetine ve huşûsuna nasıl erişir? Ubûdiyyetin kemâli, kalbi yalnızca O’nun sevgisinin kaplaması iken, başka vâdîlerde gezinip duran kalp nasıl O’na kul olmanın kemâline
Fena Risalesi
Fena Risalesi
Rasim Özdenören’in 8 Ocak 2005 tarihinde Yeni Şafak gazetesinde Fenâ Risalesi üzerine yazdığı bir yazı. Fenâ Risalesi Mahmut Kanık, kendini dil ve edebiyat konusuna hasretmiş, ağırlıklı olarak René Guénon'dan, İbn Arabi'den çevirdiği kitaplarla hem çeviri dünyamıza, hem İslâm'ı
Kur'ânı Kerim Allahın Kelâmı olması hasebiyle, mahlûk değildir. Bu görüşü ehli Sünnet âlimleri ittifaken kabul etmişlerdir. Zâten İslâmın ilk asrında, Kur'ân mahlukmudur? yoksa gayrı mahlukmudur? şeklinde bir mesele mevcûd değildi. Kur'ânın, Allahın Kelâmı olduğunu gösteren sarih âyetler varken, onun mahlukmû, yoksa gayrı mahlukmu olduğu meselesi ilk devirlerde bahis konusu olamazdı. Ayet ve hadislerde de bu konuya temas edilmemekte idi.
Allah Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerim’de Musa ve diğer peygamberlerden (as), (hatta) Firavun ve Şeytan’dan hikâye (ve nakletmek) suretiyle zikrettiği (dile getirdiği) şeylerin tümü onlardan haber verme kabilinden Allah Teala’nın (ezeli) kelamıdır. Allah Teâlâ’nın kelâmı ise (ezelidir) mahlûk değildir. Fakat Musa (as)’ın ve diğer yaratılmışların sözleri mahlûktur. Allah Teâlâ’nın kelâmı olan Kur’an-ı Kerim kadîm (ezelî)dir. Onların sözleri böyle değildir (mahlûktur). Yüce Allah’ın “Allah Teala Musa’ya gerçekten hitap etti.” (Nisa, 164) ayetinde belirttiği gibi Musa (as), Allah Teala’nın (kendisine) olan kelâmını işitmiştir. Nitekim Allah Teâlâ (Kur’an-ı Kerim’de):”Allah Musa ile konuştu” buyurmuştur. Allah Teâlâ, Musa (as) ile konuşmasından önce de (ezelden beri kelâm sıfatı ile) konuşandı. Allah Teala varlıkları yaratmadan önce de ezelde yaratıcı idi. (Bu konuda Allah Teala şöyle buyurmuştur:) “Onun benzeri bir şey yoktur. O (her şeyi) işiten ve (her şeyi) görendir.” (Şura,11) Allah Teala, Musa (as) ile konuştuğu zaman ona ezeldeki sıfatının ta kendisi olan kelâmı ile konuştu. O’nun bütün sıfatları yaratılanların sıfatlarından başkadır. O bilir, (fakat bilmesi) bizim bilmemiz gibi değildir. Her şeye gücü yeter (fakat) bizim gücümüzün yetmesi gibi değildir. Görür, (fakat) bizim görmemiz gibi değildir. İşitir, (fakat) bizim işitmemiz gibi değildir. Konuşur, fakat bizim konuşmamız gibi değildir. Biz uzuvlarla ve harflerle konuşuruz. Allah Teâlâ ise uzuvsuz ve harfsiz konuşur. Harfler mahlûktur, fakat Allah Teâlâ’nın kelâmı mahlûk değildir.
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.