‘’’… bilmezsiniz ki, Beyoğlu hayatının hatta eğlenilecek mevsimde bile nasıl bunaltıcı, Bey’in ezici bir hali vardır. Önceleri binbir renkli bir hayat görünür. Hiç birbirine benzemez evreleri var gibi gelir. Fakat o kadar tek renk, aman yarabbi, o kadar tek renktir, görülen Çehreler o kadar daima aynıdır ki… Mahremiyetsiz, samimiyetsiz, gösterişli ve yapmacık bir taklitten, soğuk sarı bir taklitten ibaret bir hayat… Her görüştüğünle müthiş bir rekabet, bir mücadele, bir düşmanlık… Hiçbir el sıkmasın ki, mümkün olsa seni bir çukura etmeyeceğinden emin olasın. Hiçbir ses işitmezsin ki, senin arkandan en hain, en haksız bir alayda bir kötüleme de bulunmayacağına emin olasın. İki yüzlülük, alay, kendini beğenmek, bencillik… Bu aç kurdun elinde bütün çehre morarmış, bütün gözler bulanmış; herkesin başarısı, öbürlerinin ayakları altında ezilmesi ile gerçekleşecek bir haset, bir kin… Kimse kimseyi beğenmez, üstünden başından tutunuz da söylediği Fransızcaya kadar her şey alay için bir bahane olur. zaten hep sahtekarlıktan ibaret olan bu paskal yüzünde göz dudağa, dudak çeneye güler. İğrenç bir şey kısacası…“
Deva sende, yara da sende kim bilebilir sana
Neyin iyi geleceğini senden öte.
Herkes gitsin senden, sen senden gitme.
Herkes bıraksın seni, sen kendi kendini bırakma.