Bizzat Devlet başkanı Mustafa Kemal'in direktifiyle 1925'ten sonra Diyanet aracılığıyla "Hanefi Müslümanlığı" ekseninde ve Türk-İslam geleneği gözetilerek yaptırılan Kuran tefsirinin mi devam ettirileceği yoksa çağdaş veriler ışığında yeniden mi yorumlanacağı, Prof. Hasan Onat gibi ilahiyatçıların işi olmalıdır. Ancak onların işi, Aleviliği İslâm içinde eritmek olmamalıdır. Doğru olan; Aleviliğin, dünya insanlığının yarıdan fazlasının inanıp bağlandığı diğer birçok dinler gibi doğal-felsefi dinlerden biri olduğunu kabullenip saygı göstermektir.
Aleviliği, Türk-İslam kalıbının içinde görmek ve göster­mek isteyenlerin ürettikleri Alevi tarihi içine Battal Gazi’yi yerleştirmek, tarih dizini açısından imkânsızdır. Bu nedenle Aleviliği, Türklerin Anadolu’ya gelişlerinden sonra ortaya çık­mış, Hz. Ali ve on iki imamlara bağlı, Türklere has bir İs­lam yorumu sayanlar, Aleviliğin “üstün piri” ve “kutuplar kut­bu” Battal Gazi’yi sessizce bir kenara ittiler. Çünkü onun ya­şadığı çağda Türkler henüz Anadolu’ya gelmemişler ve on iki imamlardan kimileri de henüz doğmamışlardı. Bu nedenle Bat­tal Gazi’yi Aleviliğin dışına taşımak ve zaman içinde unuttur­mak esas politika haline getirildi.
Reklam
İstemez!
Türkiye'ye has bazı özelliklerin de göz ardı edilmemesi gereklidir. Bunların başında, muhafazakârlığın her şeyden önce dinle eklemlenmiş olması, bunun da ister istemez 1910 ve 1920'lerde Türkiye'nin islamlaştırılmasını -ve dolayısıyla Türkleştirilmesini- sorgulamayı imkansız bırakması, hem de Aleviliği radikal bir şekilde dıştalaması gelmektedir. Popülizme siyasi/seçimsel yatırım da, kaçınılmaz olarak "asli kitle" olarak tanımlanan Türk-Sünni kitlenin öne çıkarılmasını, bu ikili tanıma denk düşmeyen kategorilerin milletin kendilerine karşı birleşmesi gereken tehdit unsurları olarak algılanmasında beraberinde getirmektedir.
Sayfa 14 - İletişim Yayınları / 4.Baskı 2021 / Uygulama: Hüsnü Abbas / Düzelti: Remzi Abbas /Kitabı okudu
Anadolu Aleviliği, Türk Şamanizmi, Antik Yunan felsefesindeki bazı öğretiler, son olarak da Ali'nin adaletli düşünce sisteminin birleşmesinden oluşur. Nusayrilik ise temelde Ali'nin düşüncesi üzerinde yükselir.
Cumhuriyet 1930'ların ikinci yarısında Güneş Dil teorisinden vazgeçer. Dolayısıyla Bektaşiliği - Aleviliği israrla Türk gösterme çabasından da. Ne zamana kadar, 1960 27 Mayıs'ına kadar. 27 Mayıs sonrası Aleviler görünür hale gelmiştir, Türklükleri ve müthiş Atatürkçü oldukları, Cumhuriyet'in bekçisi oldukları yeniden hatırlanır!
Kürt Batıniliğinde Kutsal Metinler
Kürt Batıniliğinde Kutsal Metinler
geldi. Tahminimden kalındı. Tuğla mübarek. Pahada da ağırdı. On beş yirmi dakika göz attım. "Yok, aradığım bu değil" diyerek, uygun bir üslupla getiren ahbaba geri verdim. "İade etmen zor olacaksa sağlık olsun, vereyim parasını" diye de ekledim. Sağ olsun, yok sıkıntı olmaz diyerek aldı. Niçin iade ettim? Mehmet Bayrak'ın, dövletin gadrine uğradığını, cezaevinde işkence gördüğünü biliyordum. Ancak öfkesini kitaba böylesine zerk etmiş olabileceğini düşünmezdim. Selçuklular'dan cumhuriyete bâtınî cereyanlara, Alevîliğe, Kürtlüğe yönelik baskının, kovuşturmanın, zulmün altını kalın çizgilerle çizmiş. E ben Kürt Batınîliği'nin kutsal metinlerini okuyacaktım sözde? Yâresanîyye, Kaka'îyye ararken neredeyse her sayfasından protestlik damlayan bir kitap bırakmış oldun elime sevgili Bayrak. Ölçü kaçmış, konuya odaklanmak mümkün değil. Oysa ne kıymetli bir tarih. Ehl-i Hakk'ların inançları, çoğunlukla İran ve Irak'ta ve az sayıda Anadolu'daki Kürtlerin etnik kimliğiyle eklemlenmiş büyük ölçüde. Elbette başka halklarda da gözlemlenen bir durum bu. Ancak en çok ilgimi çeken boyutu Anadolu Alevîliği ile kuvvetli bağları. Çok zengin bir kültür oluşmuş. Vahdet-i vücud'dan şamanizme, zerdüştîlikten yezidîliğe bir derya. Ne yalan söyleyeyim üzüldüm. Dövletin gadri ve tarihin yükü altında ezilen Bayrak'a da, kangrenleşen Türk-Kürt münasebetlerine de. İpi çözmek, turnikeyi yırtıp atmak dururken ampütasyon... Baştan sona ziyan.
Reklam
161 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.