"Salih Ağa isminde bir adam, dam aktarır, öyle geçinirmiş. Epey bir para kazanır, artık köyüne gitmeye karar verir. Oğlunu yanına çağırır, der ki; oğlum ben köye gidiyorum, sen benim sanatıma devam et, müşterilere söyledim. Allah razı olsun iyi adamlardır, lazım oldukça seni çağıracaklar. O, kalkar gider. Aradan birkaç ay geçer, bir de ne görsün, oğlu çıkmış geliyor. Salih Ağa, sorar; oğlan burada işin ne, sen neye geldin? Çocuk der ki; babacığım, senden sonra beni birkaç defa çağırdılar. Hangi evden istedilerse gittim, dama çıktım, akan delik kiremiti buldum, onu yere attım, yerine sağlam kiremit koydum. Mahallede artık hiçbir ev akmaz oldu. Ben de ne yapayım, kalktım sana geldim, Salih Ağa çocuğa haykırır, ah aptal oğlan, ah aptal oğlan, ben yirmi iki sene delik kiremidi, bir köşeden öbür köşeye dolaştırmakla geçindim. O köşe oldu ama şimdi bu köşe bozuldu diye beni tekrar çağırırlar, ben yine delik kiremitin yerini değiştirirdim. Hiç delik kiremit atılır mı?
İşte hükümetin elinde kilise meselesi Salih Ağa'nın delik kiremiti gibiydi, çocuklar o kiremiti atıp yerine sağlamını koydular, işi temizlediler. Artık Rumeli damı akmaz oldu; fakat galiba o mahallede artık bize iş kalmadı, ekmek kalmadı."